16 Aralık 2011 Cuma

Bir ironi daha (günün son ironisi) : Dahiliye hocasının , bazı cümlelere başlarken ağız alışkanlığı ile : "Ne biliyim ben, mesela..." şeklinde başlaması. İlginç tabi.
Okul bahçesine yayın yapan hoparlörden "It's My Life" şarkısını veren elemanların, ellerinde sigaraları içi geçmiş bir şekilde otururken arka plandaki sözlerle oluşan ironi : 

"It's my life
It's now or never
I ain't gonna live forever
I just wanna live while I'm alive"

Aslında daha da kötüsü, bu sözler okunurken benim derse gidiyor olmam. "I just wanna live"... Tabi.
Geçmiş deneyimlerimden yararlanarak facebook camiasını aydınlatma yönündeki hayırlı ve müzmin çalışmalarım devam etmekte. Haftalar öncesinden not ettiğim keşfi paylaşıyorum : 2 günlük uykusuzluğu bile havada evirip çevirip köşeye atmak istiyorsanız 20'lik dişlerinizden birini çektirin. Ne yazık ki 4 hakkınız var. Çok pis bi' joker vermiş bize hayat.

Yeni Bir Sınav Dönemi

    Evet, blog'un artık resmileşmiş "Sınavlar Yaklaşıyor" köşesine hoşgeldiniz. Bu bölümde, MeneS, yaklaşan sınavlarına çalışması gerektiğinden bahsedecek , ama çalışamadığından dem vuracak. Üzülmeyin, şimdi yazmaktan vazgeçti. Belli ki özetin önceden verilmiş olması sebebiyle, canı sıkıldı. Oysa ki mükemmel bir yazı yazıp, sonunu, şarkıcıların şarkı sonlarındaki nefes sesinin geldiği yer kadar dramatik bir şekilde bitirecekti. Ama olmadı. Üzgünüm MeneS. 
    Enes'in yaptığı bu giriş için kendisine teşekkür ediyoruz ve kendisini hobisi olan oturma işi için köşeye alıyoruz. Madem Sınav Dönemi yazısını yazamıyorum ben de şu ilginç şeyden bahsedeyim. Telefonuma aylar öncesinden, iPhone 4'ün çıkış haberini gördüğümde sosyal medyaya (kimi kandırıyon la? Facebook işte.) yazmak üzere not ettiğim bir cümle : "Haydi tüketim toplumu! Iphone 3'ünüzü satıp, 4 alın. Altta kalmayın."
Geç kaldığımı anladım. Oysa ki bunu yazsaydım, çok büyük şeyler değişecekti; bir kelebeğin kanat çırpışı ile fırtınaların tohumu atılırcasına (Yazar burada Kaos Teorisine gönderme yapmış.).

15 Aralık 2011 Perşembe

  Suç ve Ceza'dan hoşuma giden bir cümleyi yazmamak için kendimi bugüne kadar zor tutuyordum. Artık kırdım zincirlerimi (Bilgisayar başında zincir kırmak... Evet...).
  "Kendine ait bir yalan, başkalarına ait bir gerçeği tekrarlamaktan belki de daha iyidir. Birincisinde sen bir insansın , ikincisinde ise bir papağan!". Raskolnikov'un arkadaşı Razumihin söylemiş. Yorum yapmıyorum, anlam çıkarma çabam da yok.
Küçük Zaferler 6: Okul sabahı bir sevgilinin kolları kadar sıcak uykudan uyanıp da saate bakmak ve beklenilenin aksine hayalkırıklığıyla dolu akreple yelkovan işleyişi içinde, günlük uyanma saatine daha vakit olması.
Küçük Zaferler 5 : "Küçük Zaferler"i yazarken, 3'ü atlamak.
Küçük Zaferler 4: Günler / haftalar sonra giydiğin pantolonun cebinden para çıkması. Hemi de 10 lira!

3 Aralık 2011 Cumartesi

Küçük Zaferler 2: Karanlıkta müzik dinleme isteğinin gelmesi zafere giden yolu da açabilir, hezimete giden yolda kalmamıza da. Ama kulaklık ve telefon karanlıkta bulunmuşsa ve de kulaklık , zifiri karanlıkta çözülmüş ve telefona takılabilmişse ben buna ne derim biliyor musunuz? Küçük zafer, kazanıldı!
Günümüz insanları olarak şehirler fethedemez, kolayca kitaplara geçemeyiz artık. Özellikle bu kalabalıkta eheh. Ama hepimizin küçük zaferleri vardır. Bundan sonra yaşadığım veya aklıma gelen küçük zaferleri buraya yazacağım. Küçük Zaferler 1 : Trafik ışığına yaklaşınca, ışığın lehimde değişmesi ve duraksamadan yolculuğa devam etmek. Küçük zafer, kazanıldı!

1 Aralık 2011 Perşembe

 Az önce Takıntılar adlı kitaba başladım. Zaten psikiyatrik alana olan ilgim aşikar. Kitap çok ilgimi çekti yalnız yapabileceğim bir eleştiri olarak şu var : fazla bilimsel gelmedi bana. Belki giriş kısmından dolayı öyledir, bilemeyeceğim. Ben MeneS, gün batmışken ardından tepelerin, gitme vaktı gelmiştir zırdelilerin! İyi geceler. Teletabiler , her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsanız...