müzük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
müzük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Haziran 2019 Çarşamba

 Kendi duygularıma uzak olduğum çoğu zaman, yaşıyor gibi hissedebilmek için yoğun uyarana ihtiyaç duyuyorum. Bunu çoğu zaman benim için duygu yüklü şarkılar ile yapabiliyorum. Mey de bunlardan birisi. Her tel, davul vuruşu, Fatma Turgut'un şarkıyı yaşayarak söylemesi... Her anı bende güçlü duygular uyandırıyor şarkının. Yeni albümünü pek beğenmesem de, Fatma Turgut'un çoğu eski şarkısını ölene kadar dinleyeceğim sanırım. Mey'in yeri de ayrı. Çok ayrı.

15 Şubat 2019 Cuma

MARINA

   MARINA - Handmade Heaven - Eda Baba kenara çekilsin bakalım. Yıllardır albüm çıkarmayan Marina single ile geri dönüyor. Yakında yeni albüm de gelecek. 2018 ve ondan önceki bütün yılların en iyi pop şarkıcısı ödülünü veriyorum buradan Marina'ya. İlk DNA oluşana kadarki bütün yılların hem de. Aynı zamanda Mavi Yoğurt Onursal Ödülü'nü de veriyorum. Marina ödülü almak istersen Ümraniye'deyim. Canlı yayın ile de katılabilirsin istersen.
  Allah'ım bu nasıl bir sapkınlıktır...
Eda Baba'nın solo albümü çıkmış. Abanıyoruz.
(Eda Baba - Bir Küçük Tebessüm)

Sonrasında Marina ve Fatma Turgut da gelecek. Allah'ım ne güzel bir ay.

26 Ocak 2019 Cumartesi

Buradan videoyu koyunca, resimden sanki Lana Del Rey değil de, amatör ev şarkıcısının amatör video denemesi gibi duruyor.
Güzelmiş. Sanırım ikili ilişkilerimde karşı taraf için uygun bir şarkı.
Ya da daha uygunu, Göksel'den Günün Birinde. Evet.

20 Kasım 2018 Salı

  Duyduğunuz zaman sizi yerinizde kıpır kıpır yapan şarkılardan. Önceden önyargım vardı Büyük Ev Abluka'daya karşı. Artık yok.
  3:40'dan sonra başlayan, kişinin uzaydaki x-y-z konumunu sabit tutması mümkün değil.

27 Mayıs 2018 Pazar

Manga - Yad Eller

Manga - Yad Eller

Bir iş günü sabahında, "bu sefer spotify değil de" radyo dinleyeyim dedim. Demez olaydım. Hani güzel şarkıları olur ya, ilk dinlediğinz 10 saniyesinde alır sizi sarar, sonuna kadar bırakmaz. Öyle oldu işte bu şarkıda da bana. Sonrasında ölümü göze alarak (isteyerek? ehe), yolda giderken, telefondan spotifydan şarkıyı buldum, telefonu arabaya bağladım, yol bitene kadar defalarca dinledim. Sonrasında işe vardım, arabada 4 kere daha dinledim şarkıyı.
Ne zamandır olmamıştı böyle.
Çok sevdim.

(yalnızca, klibin başındaki aptak kukuletalı canavar artık tedavülden kalksa artık. Ölse gitse, yad eller alsa onu dağlara taşlara vursa)

29 Ağustos 2016 Pazartesi

  İstanbul'da çalışıp, işe arabayla gidip de, trafik denen meymenetsiz ile tanışmadan olmaz tabi. İlk günlerde yaptığım stresi artık yapmıyorum. Macarı (benim arabanın arkadaş grubu içerisindeki lakabı) sol şeride alıp, sağdan emniyet şeridinden gidenleri görmezden gelmenin "mutluluk" demek olduğunu kavramış durumdayım. "Ignorance is bliss" denilir ya hani, öyle bir şey.
  Trafikte akıp giden zamanı bir şekilde değerlendirmek gerekiyor tabi ki. Sesli kitap dinlemek değerlendirilebilecek bir seçenek. Ama her yararlı şey gibi, hayatımıza sokulması oldukça zor bir şey olduğu için, Spotify'i tercih ediyorum. Özellikle son bir kaç gündür PERA'dan "Ne Ala" ve "Sensiz Ben"e sarmış durumdayım. Hayatın gerçekleri ve erişkin dünyasının ciddiyeti karşısında neredeyse kaybettiğim o duygusal damarıma yeniden hayat veren bu iki şarkı, hem sözleri hem de müziğinin güzelliği ile beni kendisine bağladı.
  NOT: Şarkıların hissettirdiği gerçek duygular için klipsiz hallerinin izlenmesi tercihimdir, eğer klip şarkı ile aynı minvalde değilse. "Sensiz Ben" klibi o açıdan başarısız. Ama olsun.

14 Mayıs 2016 Cumartesi

Müzikli Hayat - 2

 Yalın - Zalim  Geçen sefer kronolojik yazmaya çalışmışım, ama dalgaları yakalamak ve hapsetmek isteyen bir hayalperest kadar başarılı olabilmişim anca. Bu şarkı ile bağım biraz garip. Şöyle ki, Yalın'ın ilk albümü ile piyasayı salladığı zamanda, başka bir piyasayı -belki de kökünden-, oyun piyasasını sallayan Call of Duty serisinin ilk oyunu çıkmıştı. Sağ sol her yer Yalın'ın ezgileri ile romantik-akustik popun içinde çalkalanırken, ben de arkadaşlarımla İkinci Dünya Savaşının cephelerinde çarpışıyordum. Hatta bir de kakaolu kek giriyor işin içine belli belirsiz. Yıllar geçti, Yalın değişti, klasik popa kaydı. Call of Duty değişti, oyun dünyasında herkesin adet olarak nefret ettiği ama yine de oynadığı oyun oldu. Ben de değişmişimdir herhalde. Değil mi?
  Çok hızlıca yakın geçmişe geliyorum şimdi hayali zaman makineme atlayıp da.
   Laura Setevenson and the Cans - Master of Art  2014 yılında kendimi çeşitli alanlarda geliştirmeye başlamaya karar verdiğim zaman, yeni müzikler keşfetmek istediğimi de farkettim. Spotify kullanmıyordum o zaman (Yine de Spotify'in müzik önerme konusunda çok başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim). O zaman da yeni popüler olmaya başlamış r/listentothis'a denk geldim. İnsanın hayatında bir kaç kez olacak bir sürur bu, anlatması zor. Her gün çılgınlar gibi yeni parçalar-gruplar-sanatçılar keşfediyordum. Kimisi popüler, kimisi daha yerel kalmış birbirinden güzel parçalar... Eğer temporal lob ile balayına çıkmak diye bir şey varsa, oh dostum, ben onu yaptım işte.
  Bu şarkı da "lan bunları listelemek lazım, sonra nereden hatırlayacağım ki" isteği üzerine listelediğim ilk şarkılardan biri. Bana müspet yönde olan değişimi hatırlatıyor her dinlediğimde. Sonraları yavaşladı yeni şarkı dinleme ihtiyacı. Şimdilerde tekrar çalışmalara başladım.
 Pat Benatar - Shadows of Night Artık kronolojik sıradan bir güzel çıkmış bulunmaktayım (idontcareanymore.jpeg). Eylül TUS'undan sonra laptopumu da alıp Ağrı'ya gittiğimde, nöbetlerden alan günlerde bol bol GTA-V oynamışlığım vardır. Yaz aylarında, orucu uykuya tutturmak gibi, ben de mecburi hizmetin bir kısmını GTA-V'e tutturmuştum. Pat Benatar'ın bu şarkısı da oyunun meşhur radyolarından birinde ara ara çıkıyordu. Çıktığı gibi arabayı alıp dağ bayıra sürüp gezer olmuştum farkında olmadan. O kadar sevmiştim yani. Bir yandan GTA'nın her detayına girip çıkıyor, bir yandan da TUS sonrası rehaveti yaşıyor, bir yandan da yeni bir şehirde yeni kültür ve insanlara tanışıyordum. Bu yüzden Ağrı bende güzel anılar bıraktı. -30 derece soğuğunda bile hiç üzülmedim oraya gittiğime.
  Şimdi bakınca, Pat Benatar'ın şarkısı da aslında bir anlamda başlangıç demek olmuş benim için belki de.
  Guns N'Roses - November Rain 6.sınıfta stajlar arasındaki boşlukta, İstanbul karın altında zayıf zayıf kıpırdanırken her gün, sabahtan ders çalışmaya oturduğum günlerde kendimi ödüllendirdiğim şarkı olarak yer ediyor zihnimde şimdi November Rain. Kendimce yeterli miktarda çalıştıktan sonra spora çıktığım, hem ruhen hem bedenen bir arınma zamanıydı benim için. Bir rock şarkısını huzurla eşleştirmek çok akla yatkın iş değil belki. Hele 4:10'da başlayan solo... Beni ne kadar etkilediğini anlatabilmem için bilincimi bu yazıyı okuyana aktarmam veya aksetmem gerekir... Kelime dağarcığım yetmiyor çünkü.
  Bana ağır gelen bazı manevi yüklerden kurtulmamı sağlayan ve bana bu şarkıyı tekrar hatırlatan laz uşak hanımefendiye buradan teşekkürlerimi iletiyorum. Laz olmadığını bilsem de.
  Marina and the Diamonds - Shampain - Yine TUS diyeceğim çünkü hayatımın son iki senesinde büyük yere sahip. Efendim, yine TUSuyorum, ama bu sefer Nisan TUS'una. Genel olarak rutin seven birisiyimdir, ama ders çalışma söz konusuyken mekan değişikliği oldukça iyi geliyor. Çalışacak kütüphane bulmak kolay, lakin TUS çalışmanın farklı doğası yüzünden herhangi bir kütüphane yarardan çok zarar sağlayabiliyor. Dikkat ve motivasyon açısından. Bu yüzden Çapa'daki kütüphaneye gitmek gerekli olan değişikliği sağlıyor ve arkadaşları da görmeyi sağlayarak moral desteği oluyordu. Tabi Çekmeköy'den, Fatih'e nasıl gidilir hiç trafiksiz? Şöyle ki;
  1-) Arabaya atlanır,
  2-) Sabah 6.00'da yola çıkılır.
  3-)  6.30'da bir kez bile frene basmak zorunda kalmadan Fatih'e varılır.
Tabi bunu bir de akşamı vardı. 4-5 gibi köprüden geçme çılgınlığını gösterecek kadar lükse sahip değildim tabi, boşa giden her saatin buruk bir kalp acısı bıraktığı o günlerde. Bunun için de şu yöntem var;
  1-) Arabaya atlanır.
  2-) Gece 10-11'de yola çıkılır.
  3-) 10.40 - 11.40, şans yaver giderse frene basmak zorunda kalmadan Çekmeköy'e varılır.
 Bu şarkı da sabah yola çıktığımda dinlediğim ilk şarkı oluyordu genelde. Buz gibi havada arabaya atlayıp, göreceli olarak boş yolların tadını çıkarırken Marina da kulağımın pasını atıyordu. Hele bir de hafif yağmur çiseliyorsa, deme benim keyfime! DUR! BİR ŞEY DEME!
  Toplam 55-60km'lik gidiş-geliş yolunu -trafikten münezzeh olduğu sürece- almak benim için rehabilite edici bir deneyimdi. Genel olarak 8 saatte dağılan kafamı bir sonraki gün toplamam için yeterli oluyordu.
  Şimdilik bu kadar, aklıma geldikçe yenileri de eklerim. Sayfayı ikinci kez kontrol etmeye üşeniyorum şimdi.
  (Belirttiğim şaarkılayı Spotify ya da başka herhangi bir müzik sağlayıcısından dinlemek daha akıl karı, çünkü kalitesi o zaman adam akıllı oluyor. )

23 Nisan 2016 Cumartesi

Müzikli Hayat - 1

  Müzik konusunda upuzun bir liste ile geliyorum şimdi. Bazı şarkıların, gerek tarihsel, gerekse de duygusal açısından doğru-yanlış zaman içerisinde dinlemem ile, bende o anda yaşadıklarımla kenetleniyor şarkı. Eminim severek müzik dinleyen bir çok insanda bu durum böyledir. Kronolojik olarak bakmaya çalışacağım.
  Wintersun - Death and Healing - Ben daha küçükken, lise dolaylarında, kafamda insanlarla ilgili stereotipler vardı. Çünkü o şekilde öğretilmişti bize yıllar boyunca, o yaşta oturup bu genel öğretiyi sorgulayacak kapasiteye sahip değildim veya uygun miktarda yeni insanla tanışmıyordum ki nedense artık en sevdiğim şeylerden birisi haline geldi yeni birileriyle tanışıp hayata yönelik düşüncelerini, tutkularını öğrenmek. Sapmayayım konudan. "İyi" insan, "kötü" insan, "rapçi", "metalci", "bilmemneci" diye sınıflıydı insanlar kafamda. Kendimi hangi kefeye koyuyordum, onu bilmiyorum. Yakışıklı olmadığından emindim ama ehuah. Şimdi ultra bir bilgisayar mühendisi olan, eminim ki bu konuda gelecekte dünyada da tanınacak bir insan haline gelecek (sen ben değil, işle ilgilenenler arasında tabi ki ehe) arkadaşım, her nasılsa bu parçayı bana önermişti. Muhtemelen Guitar Hero muhabbetleri esnasında. Ben çok şaşırmıştım "aha adam metal dinliyor" diye, kafamdaki yüzü boyalı, simsiyah giyinen metalci tiplemesi uçup gitmişti bir anda. O an çok farketmemiştim belki ama, kıt kafam için önemli bir noktaydı bence. Şarkının daha ilk saniyesinden tutulmuştum zaten. Apayrı bir boyutta yazılmış, çalınmış, seslendirilmiş gibiydi. Hayatımdaki hesapları bu şarkıya göre yapar olmuştum. Mesela okuldan eve dönerken serviste 3 kere bu şarkıyı dinleyebiliyordum. Heyhat... (OSA1. Bu da arkadaşın sitesi. Bakıp bakıp ne kadar cahil olduğumuzu görelim diye ehe). Yine de bizimkilerin gözünde modemi yapıp, açılmayan bilgisayarı bir şekilde açabiliyorum, bu bile yeter "bilgisayar bilme"ye.
   Social Distortion - Story of My Life - Guitar Hero 3'ün bilgisayara gelmesi ile klavye ve ekran üzerinde müzisyen olmanın tadına varırken bu şarkı beni kendine bağlamıştı. Her gün okuldan gelip, servisten inip, bunu bir kere çalmasam olmazdı, o derece. Zihnimde hep lise yıllarının tatil dolu yaz mevsimleri canlanıyor şimdi dinlediğimde. Bol bol Team Fortress 2 oynamalar, köye gidip gelmeler, ÖSS denilen sınavın uzaktan duyulan tokmak sesleri falan...
   Badem - Sensiz Kalacak Bu Şehir - Cemaat okulunda bir aşk filizleyip, yasak olanın daha tatlı olmasından dolayı daha da artan ilk aşkın sarhoşluğu, sınav sonrası rehavettin içinde erirken, bana tokadı indiren sevgilimin başka şehirde üniversite okuyacak olması olmuştu. Zayıf olan özgüvenim, kendini aşkın sarmaşıkları içerisinde inşa ederken, bu haberin etkisini şimdi bile hissedebiliyorum. Çok üzüldüğümde sağ elimde olan belli belirsiz ağrıyı her bu şarkıyı dinlediğimde hissederdim. "İstediğim zaman taş-duvar kadar duygusuz olabilme" yeteneğimi bu sıralar kazanmaya başladım, son darbeyi de arkadaşımın ölümü koydu muhtemelen. Genel olarak Badem'in diğer şarkılarını da dinliyordum bu arada. Sadece bu değil.
  Trine - Dragongraveyard - Üniversite 1-2'de boş vakitten sürekli oyun oynuyordum. Okula gitmek için 6.30'da kalkmam gerekse bile, 2:30'da yattığım oluyordu sık sık. Bu "maraton"lar içerisinde Trine, oynadığım diğer oyunlardan sıyrılan yapısı ile dikkatimi çekmişti. Ben masal dinleyen veya masalları seven birisi olmadım hiç. Masalları güzel yapan şeyin ise, arkasındaki hayal gücü olduğunu da bu oyundan sonra farkettim. Oyunun beni içine soktuğu apayrı dünya, seslendirmesinden, grafiğine, sunumuna ve -tabi ki- müziklerine kadar, her yer, her şey, her karakter, iliklerine kadar masalları besleyen hayalgücü ile doluydu. Şimdi bu kadar anlatımdan sonra bu müzikleri daha çok neyle eşleştiriyorum acaba? Şaşırtıcı ama metrobüs yolculuğu ile ehuah. Okul-ev arası yolda bir süre boyunca sürekli Trine'nin müziklerini dinliyordum. Anımsattığı şey ve hissetirdiği duygular açısından bu kadar zıt bir varlık olamaz herhalde. İlginçtir ki, aklıma da en çok o metrobüsün orta noktasındaki döner yerdeki yaylanma geliyor. Nasıl spesifik bir anıysa bu artık.
  Muse - Time is Running Out - Bu parçayı da yine yolculuklarımın sonuna doğru dinlerdim. Genelde amfi, laboratuvar veya ders her nerede ise ilk gelenlerden biri olurdum. Metrobüste sıkışmamak için erken yolculuk ettiğimden dolayı. Öyle bir zaman aralığı ayarlamıştım ki, o vakitten 15 dakika sonra tıklım tıklım oluyordu metrobüs. Ama kendimi ayarladığım o vakitte şahaneydi... Elimde bir sürü 14 Mart amfisinin (Şimdi Aziz Sancar Amfisi olmuş) boş fotoğrafı var. Bir de bazen güneş ışığı amfinin girişindeki koridora vururdu, yol yorgunluğunu alacak kadar güzel parlardı yerden.
  Uygun zamanda 2.kısmı da yazarım inşallah. En azından 10 yıl içerisinde ehuah

23 Şubat 2016 Salı

  Music Box - Huma Huma
 Anatominin ve vücudumuzun derinliklerinde, soru çözmeye yönelik faaliyet içerisindeyken Spotify'da dinlediğim radyodan denk geldim bu müziğe, "Up" diye onaylayacaktım da, önümdeki şarkıları da ona göre şekillendirsindi. Yanlışlıkla "Down"a tıkladım, pat diye attı parçayı listeden. Parçanın gittiğine mi üzüleyim, sıradaki parçalardan buna benzeyenlerin elenmesine mi, bilemedim. Ama son zamanlardaki en büyük üzüntüm bu oldu herhalde. Üzülürken de bu şekilde düşündüm "Herhalde ne zamandır bu kadar üzülmedim" diye. Allah kimseyi affektif künt yapmasın, ehuah.
  Bir kaç parça sonra tekrar karşıma çıktı. Doyamadım dinlemeye. Eğer yolu buralara düşen birileri olursa, o da doymasın. Hele 2:30'dan sonra bir çok enstrümanın olaya dahil olarak yaptığı o tatlı final yok mu... Ama öyle dandik hoparlör ile dinleyince cacık oluyor müzik, diyeyim.
  Bu parça ile de iki şey öğrenmiş oldum:
  1-) Spotify Radyo'su pek de geri bildirim ile uyumlu değil.
  2-) Bazen son pişmanlık fayda ediyor.

17 Ocak 2016 Pazar

Primadonna Girl!

  Şu sıralar kafayı taktığım Marina hanımdan, ilk bakışta normal bir pop şarkısı gibi gelebilecek bir parça. Yine kendi tarzından beklenebilecek şekilde, giydiriyor egosu şişkin, doyum bilmez, içi boş kadın nesline. Önceki şarkılarında beğendiğim tonundan biraz farklı bu şarkıdaki yorumu. Aslında albüm olarak da öyle. O tatlı tonunu ne kadar çok kullanırsa o kadar çok hoşuma gidiyor.

9 Ocak 2016 Cumartesi

Marina and the Diamonds

  Çok güzel ses sahip bir pop şarkıcısına denk geldim. Özellikle ilk attığım şarkıdaki o kalın tonu çok güzel. Bu kadar güzel bir hanımdan, bu kadar da güzel bir ses çıkması, güzellik ve ses arasındaki uyum, yaptığım pilavlardaki tuz-yağ oranının uyumsuzluğu ile çok zıt. Hayatımda bu kadar iki ucu bir arada yaşayamam. Bu yüzden bundan sonra pilav yapmıyorum.
Marina and the Diamonds - Hollywood
Marina and the Diamonds - Oh No


28 Mayıs 2015 Perşembe

Sleeping at Last - Saturn  -  İnsanı alıp götüren şarkılardan biri daha. Güzel bir kulaklık veya ses sistemi ile tadına doyulamayacak bir şarkı. Belki "gününüzde" iseniz de gözlerinizden yaşlar boşanır. Haydi bakalım. Sözlerinin hepsini kolaylık olsun diye koyuyorum buraya, internette gezen insanların tembelliğini biliyorum çünkü, ben de oralıyım.

"You taught me the courage of stars before you left.
How light carries on endlessly, even after death.
With shortness of breath, you explained the infinite.
How rare and beautiful it is to even exist.

I couldn’t help but ask
For you to say it all again.
I tried to write it down
But I could never find a pen.
I’d give anything to hear
You say it one more time,
That the universe was made
Just to be seen by my eyes.

I couldn’t help but ask
For you to say it all again.
I tried to write it down
But I could never find a pen.
I’d give anything to hear
You say it one more time,
That the universe was made
Just to be seen by my eyes.

With shortness of breath, I’ll explain the infinite
How rare and beautiful it truly is that we exist."

3 Mayıs 2015 Pazar

Gizli İnciler

Fallen Drakes - Anymore Cinema. YouTube'da sadece 8700 kişinin dinlemiş olması ne kadar büyük kayıp ya da dinlemesinler, bana kalsın şarkı. Oh.
Paper Aeroplanes - When the Windows Shook - Bu hanımefendinin sesinde de beni alıp götüren bir şey var ama ne olduğunu çözemedim. "Güzel ses"ten fazlası. Ama çok da akıllı olmadığım için ne olduğunu anlamadım.
Majority Says - Silly Ghost
Majority Says - Run Alone Indie müzik aramaya başlayınca çoğu zaman salak elektronik/pop ezgilerine denk geldim ve haliyle beğenmedim. Tüm erkeklerin saçlarının da aynı olması da cabası. Bu gruptaki erkeklerimizin saçları da diğerlerinden farklı değil, lakin hanımefendinin fiziğine, sesine, tatlığına diyecek yok. "Run Alone" klibinde nakaratı söylerken mikrofon başında sallanışı yuva yıkar, aşk cinayeti işlettirir.
  Bugünkü gizli incilerimiz bu kadar. Bu şekilde bir seri yapmayı planlamıyorum. Çünkü planlar, yanında hayalleri ve beklentileri getirir. Oysa ki mutlu olmanın en büyük sırrı nedir? Beklenti içine girmemek. Hayat dersimizi de verdik 23 yaşında biri olarak. Daha ne olsun.

29 Ocak 2015 Perşembe

  Okula gidip de çalışmamam gereken sabahları, eşsiz mısır gevreğimi kaseme dökerken zevkten dört köşe olarak dinlediğin şarkı :
  Regina Spektor - "Don't Leave Me (Ne Me Quitte Pas)"
  Hanımımızın tatlığı, klibin deliliği ile çok güzel bir uyum içinde. Allah bozmasın. 

3 Ocak 2015 Cumartesi

Passenger - Let Her Go

  Bazen öyle şarkılara kapılır ki insan, defalarca dinler dinler durur. Na böyle kalbindeki koca deliğe uygun olur belki de şarkı. Passenger - Let Her Go da işte böyle bir şarkı oldu benim için. Dinlemeye doyamıyorum. Hala ilk seferdeki güzelliğini koruyor benim için. Sözleri kesinlikle ticari kaygıyla yazılmamış. Baya aşkla yazılmış bu şarkının sözleri. Her gitar telinden, her sözden duygu akıyor. Geç kalmışım şarkıyı öğrenmek için, çok belli. Tıpkı bu şarkıyı bana söyleyen arkadaşımı tanımakta geç kaldığım gibi. Ama olsun, bir yerden düzeltmek gerekiyor ve kendimden eminim ki, 2012 yılından beri olan eksik dinlemelerimi kapattım.

27 Haziran 2014 Cuma

22 Mayıs 2014 Perşembe

Canon in D. 1 saat sonra öleceğimi bilsem, 5 kere bu ezgiyi dinler. Sonra 5 dakika kulaklarımı dinlendirir, sonra bir 5 kere daha dinlerdim. Kalan bir kaç dakikada da internet geçmişimi silerdim.

5 Nisan 2014 Cumartesi

Şebnem Paker - Dinle - Geçen gün kardeşimle nostaljik müzik gezisi yaparken rastladım bu şarkıya. Yıllar önce dinlemiştim, sonra da zihnimin derinliklerinde gömülüp kalmış. Saatli bombaymış meğersem. Zerafet ve sadeliğin zirveyi paylaştığı sahne şovu, su gibi billur ses. Saatlerdir dinliyorum.

Bana yar mıdır?Adı var mıdır
Diye sormadan bilirim seni
Göze girmeden, dile gelmeden
Yüze gülmeden, severim seni

Gizli, platonik aşkı anlatan daha güzel dörtlük görmedim yakın zamanda.

4 Şubat 2014 Salı

 Bad Bad Hats - It Hurts
   Şöyle bir şarkı var. Buradaki sarı kafa kadar sempatik bir solist görmedim henüz.
  "I can live without you, just dont want to" derken, sanki birden şekere dönüşecekmiş gibi.
   Aynı şekerin portakallısı ise "Grow up my baby, grow up sweetheart"lı kısmında ortaya çıkıyor.