Rüya Günlükleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Rüya Günlükleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Eylül 2015 Çarşamba

Rüya Günlükleri

  TUS çalışırken bir zamanlar (10 gün önce =P), verdiğim 20 dakikalık aralarda uyuyordum. İlk başlarda "uyumaya çalışıyordum" denebilir. Ama sonradan sevgili beynim kendini adapte etti. Hatta öyle ki, 30 dakikalık uykular "uyu uyu bitmez" modunda olmaya başladı. Peki bunu neden Rüya Günlüğü altında işliyorum? Şundan : Uyuduğum 20 dakikalık süre içerisinde gördüğüm rüya sayısı ortalama 4'tü ve bunları net bir şekilde hatırlıyordum. En azından ders çalışmaya başlayana kadar. Şimdiyse 1 tane görsem yanıma kar kalıyor. Beyin aktivitesi ile ilgili herhalde.
  Aptallaşma sürecim başladı yani ehuah

2 Temmuz 2015 Perşembe

Rüya Günlügü

Karamsar ruyalardan bir tane daha. Oturma odasinda uyudugum ikindi uykusu sirasinda gordum. Orucluyken ders calisinca kalan glikozla anca bu kadar.
  Bilgisayar basinda kendi yalnizligimin tadini cikariyorum ruyada. Zaman ve mekan belli degil. Sadece ben varim, memnun ve mutluyum ama icimde her zamanki ufak huzursuzluk var. Biraz can sikintisi belki. Sonra olen ev arkadasimi goruyorum. Yanima nasil geldigini bilmiyorum. Saclari da biraz uzun, vefat ettigi zamandaki gibi degil. Intihar etmemenin ne kadar zor oldugundan konusuyor / konusuyoruz. Dayanmanin zor oldugundan. Gunluk konusur gibi.
  Sonra babamin eve gelmesi ile uyaniyorum. Nasil hissetmen gerektigini bilmiyorum acikcasi

29 Haziran 2015 Pazartesi

Rüya Günlüğü

  Okuldan ve liseden pek çok tanıdığım arkadaşla mezuniyeti kutlamak üzere bir plajda (?!) toplanmışız, ama öyle bir neşe, öyle bir mutluluk var ki. Bir yandan güneş var, altın gibi kum taneleri yüzümüze güneşin parıltılarını yansıtıyor, güzel içeçekler... Çekmişiz şortları mutluluğun tadını çıkarıyoruz. Uzunca bir sahil ve tüm sahil tanıdığım insanlarla dolu. Yüzlerce insan var yakından uzaktan tanıdığım, çoğu fakülteden... Bir şey almak üzere kendi yakın arkadaş grubumdan ayrılmak üzere harekete geçtiğimde, sahilin sağ tarafında şiddetli bir borazan sesi duyuyorum. Belli ki tek duyan ben değilim, bütün sahil o yöne bakıyor. Sesin kaynağını çözmeye çalışırken kocaman bir gemi görüyorum kıyıya dik bir şekilde gelen. Boğazda sefer yapan vapurlardan biraz büyükçe. İzliyoruz ses çıkarmadan.
  Gemi sola doğru keskin bir dönüş yapıyor kıyıya vurmadan önce, cüssessinden ve hızından beklenmeyecek şekilde. Yaptığı dalga sahildekilere vuruyor, "o büyük dalganın orada olmak vardı" diye düşünüyorum içimden. Kim sevmez ki uzaktan geçen vapurun dalgasını hissetmeyi sonuçta. İzliyoruz, ama ses çıkarmadan.
  Gemi, sahilin sessizliği içerisinde şovunu sürdürüyor. 180 derece döndükten sonra uzaklaşmasını bekliyorum, ama uzaklaşmıyor, dönmeye devam ediyor. Tekrar başladığı yöne doğru... Burnunu tekrar kıyıya çeviriyor. Çok daha yüksek bir hızlıca. Yine önden köpürtülü suyunu gönderiyor. Ama su bu sefer çok daha şiddetli. İzliyoruz, ama ses çıkarmadan.
  Dalga ve köpüklü suları durulduktan sonra, havanın mavisi ve kumların sarısı arasında kırmızı renk göze çarpıyor. O kadar çok ki, akıyor... Denize doğru da değil, sahile doğru. Yayılıyor. O anda anlıyorum (ve muhtemelen anlıyoruz) gemi sahile girmiş ve kıyıda izleyen insanları son hız biçmiş. 9-10 kişilik grubun yerde sereserpe, kanlı vücut parçaları şeklinde yattığını görebiliyordum.
  Çığlıklar başlıyor sonra, ama kimse kımıldamıyor yerinden. Sadece çığlıklar. Ellerimi başımın üstüne koyuyorum "Bu gerçek olamaz" olamaz diye bağırmaya başlıyorum, tekrarlayarak... Bir yanım yardım etmek üzere koşmak istiyor, bir yanım orada yakın dostlarımın varlığını bildiğinden, görmek istemiyor, bilmek istemiyor orada kimlerin olduğunu, kimlerin öldüğünü.
  Başladığının aksine çok karanlık bir havada bitiyor rüyam. Sahura kalkmasaydım daha kötüsünü görebilirdim sanırım.

28 Nisan 2015 Salı

Rüya Günlüğü - 5

  Rüyada liseden bir kaç arkadaşımla (liseden olduklarını biliyordum ama sadece bir tanesinin yüzünü hatırlıyorum - Ömer'in ), bir oyun konsolu önünde yeni aldığımız bir dövüş oyununu oynayacaktık. İçinde kaç tane dövüşçü olduğuna bakıyorduk oyunun. Kutu içinden çıkan liste gibi bir şey vardı, orada açıldıkça açılıyordu falan. Her açılan sayfada etkilenip "vaooov" "ooov" nidaları atıyorduk. ( Rüyanın bu kısmının gündüz arkadaşımın aldığı GTA 5 kutusuna saldırmamla ilgili olabiliceğini tahmin ediyorum. GTA 5'i almayı ertelemiş biriyim, TUS sonrasına bıraktım.)
   Aynı rüyanın devamı mı, yoksa farklı bir rüya mı hatırlamıyorum, ama içerik açısından parlak olmayan bir rüyam daha oldu. Ara ara olduğu gibi, yine Arda'yı gördüm -vefat eden ev arkadaşım-. Eski zamanlardaki gibi kısmen uzun saçları vardı, odamın ortasında, yerde oturuyordu. Uzanma ile oturma arasındaki postür. Yüzü dışarı dönüktü... Artık alıştım bu rüyalara, duygusal olarak yıkılmıyorum eskisi gibi. "Özlem gideriyorum" diye düşünüyorum. Yine de, rüya olduklarını biliyorum artık içlerindeyken. Ölümün soğukluğu ve ölenin uzaklığı her yerde aynı oluyor. Rüya olduğunu anladığımda, şansımı denemek istedim yine de... Belki bu zamana kadar yaşadıklarım rüyadır diye. Hani bazen hayat süpriz yapar ya size hiç beklemediğiniz bir anda, hiç umudunuz yokken güzelliklerle dolar kalbiniz, ufacık bir ihtimal... Denedim şansımı, seslendim Arda'ya. Cılız sesimdeki  o kendime güvensizlik, öğlen uykusunu uyuyan birini bile kaldıramazdı, ebedi uykusuna uyumuş birini nasıl uyandırsındı? Zaten uyandırmadı... Rüya olduğu gibi dağıldı ve ben de uyandım.
  (Dipnot : Son iki gündür gastroenterit geçiriyorum ve biraz ateşim var. Aynı şekilde yine hastalandığım bir gün, yine Arda'yı görmüştüm. Ya sadece tesadüftü, ya da hastalık hali de sebep olabilir böyle şeylere.)

20 Nisan 2015 Pazartesi

Rüya Günlüğü - 4

  Cumartesini Pazar gününe bağlayan gecede hayatımın en garip kabuslarından birini gördüm. Evdeki yatağımda uykuya dalmaya çalışıyordum kabusta, ama sürekli olarak kendimi huzursuz hissettiğim için uyanıyordum. Sol elimde şimdi ne olduğunu hatırlayamadığım bir nesne vardı. Ayıcık gibi bir şeydi herhalde. Masamın önündeki sandalye ve üstündeki çamaşırların oluşturduğu gölge oyunlarından korkuyordum, inadına da o tarafa bakıp. Hatta odamın kapısından içeri korkunç bir şeyler girecek diye düşünüyordum, hepsi rüyada. Sonra da uyuyordum.
  Inception konseptinden ötesine gidemeyen koca kafamı buradan kutluyorum.

4 Temmuz 2014 Cuma

Rüya Günlüğü - 3

  Kabataş'tan bir dolmuşa biniyorum, elimde 10 lira var. Karşıya geçmek istiyorum ama, nereye olduğunu hatırlamıyorum şimdi. Daha sonrasında Kadıköy'e gittiğini öğreniyorum aracın. Yaz ya da ilkbahar, öyle bir mevsim. Hava sakin. Güneş dolmuştan içeri mutluluk saçıyor. Bedava antidepresan. Dolmuşa ayakta biniyorum. Küçük sarı dolmuşlara ayakta biniyorum, evet. Üstelik başka kişiler de var ayakta. Şoförün gözünü para bürümüş olsa gerek. Paramı veremiyorum şöfore, sonraki duraklarda veririm diyorum. Yolculuk ilerledikçe ve dolmuş sarsıldıkça önümdeki hanımı biraz sıkıştırmak zorunda kalıyorum. Bu durumdan rahatsız olup, hanımefendiden özür diliyorum ve dolmuşun çok sıkışık olduğundan dem vuruyorum. Çok da umrunda değilmiş gibi davranıyor. Utanmasa "daya gitsin fani dünya" diyecek. Yolculuk tüm hızı ve sarsıntısı ile devam ederken, hemen yanıbaşımızdaki iki koltuk boşalıyor. Saniyeler önce dolu olan yerler, nasıl birden boşalıyor anlam veremiyorum ama pragmatist bir İstanbul şehiriçi yolcusu olarak durumu sorgulamıyorum. Hemen yanımda yaşlı bir dede olmasına rağmen ona yer vermiyor ve oturuyorum. Oldukça açık görüşlü olan hanımefendi de yanıma oturuyor. Bir gülücükler bir işveler... Ne yapacağımı bilmiyorum. Gerçek hayatta da emin olun, bilemem. Sohbet ediyoruz, adını soruyorum : "Çağla Kalem" diyor. Çok sevdiğim bir ilkokul arkadaşım vardı Çağla diye adı oradan gelmiş olsun diyelim, soyadı nereden gelmiş bilmiyorum. Bu hanımefendi de tanıdığım Çağla'ya pek benzemiyor, ama neredeyse onun kadar güzel ( İlkokul arkadaşım olan Çağla oldukça güzeldir, nazar değmesin). Dolmuş ilerlerken, Beşiktaş'a geliyoruz. Buradan da yolcu alacağını söylüyor şoför. O sırada paramı teslim etmek için şoföre uzanıyorum, olduğum yerde ayağa kalkıyorum. Sonra bir bakıyorum, arkamda kalan boşluğa adamın teki yerleşmiş. Pişkin pişkin sırıtıyor bana. Kovuyorum adamı oradan, Çağla ile benim arama oturuyor ve yolculuğun sonuna kadar orada duruyor. Çağla ile muhabbet etmeye çalışıyor , ama onunla konuşmuyor hanımefendi. Benim rüyam lan bu! Güzel kızlar beni beğenecek tabi ki de ne sandın! Daha sonrasında dağılıyor rüya.
  Bu rüyanın anafikri nedir peki? Bilmiyorum. Ama başlık koysaydım şunu koyardım : Bir Cockblock Hikayesi.

11 Mayıs 2014 Pazar

Rüya Günlüğü - 2

   Neresinden başlayacağım bilmiyorum, rüya biraz dağınık. Toplamaya çalıştım elimden geldiğince.
   Öncelikle ilkokulda geçiyor rüya, ama hocalar ve onların disiplin anlayışı liseden geliyor. Yani yapı olarak ilkokul, içerik olarak lise mevcut. Bir elimde uzatma kablosu -evet, uzatma kablosu- var. 2 girişi var, not edeyim de belki ilerde çok büyük bir ilham kaynağı olur bir olaya ehe. Okulun en üst katında, yanımda ilkokulda sevdiğim kız ile beraber koşuyoruz, nedenini bilmiyorum. Hoca beni "kenara çekiyor". Okula kitaptan başka bir şey getirmenin yasak olduğunu söyleyip elimdeki uzatma kablosunu almak istiyor. İlkokul aşkım uzatma kablosunu vermememi ve kaçmamı söylüyor. Hocanın yetişemeyeceğini de... Böylece başlıyoruz beraber koşmaya. Hayatım boyunca her zaman kurallara ve otoriteler tarafından konulan duvarlara saygı duyan ben de, yaptığım bu anarşist hareketle adrenalin ile dolup taşıyorum. Koşarken arkama bile bakmıyorum. Uzunca bir süre koşturup duruyoruz okulda, uzatma kablosunun elimde olup olmadığını hatırlamıyorum rüyanın sonunda.

25 Aralık 2013 Çarşamba

Rüya Günlükleri

  Psikiyatri stajından sonra, rüyalarımı -üşenmediklerimi- kaydetmeye başladım. Elimde bir kaç tane var. Yazayım. Rüyayı anlatan kısımları üzerinde değişiklik yapmadan direkt aktarıyorum. Tarafsız blogculuk bende efendim.
  RG-1 )  Komşumuzu ve iki kızını gördüm. Aralarından birisi kurban keserken "bismillah" demeyi unutmuş, bir daha keseceklermiş, ama kurban yokmuş. Onu bekliyorlarmış. - Normalde günlük hayat ile bağlantılı olur rüyalar. Bu nedir yahu? Yorum yapamıyorum buna. Zürafa, zebra doğursa mesela, ona yorum yapabilirim. Ona "bile" yaparım hatta. Ama buna yapamıyorum. Sonrakiii!
  RG-2 ) Acun'un "Yetenek Sizsiniz" adlı programına katılıyordum. Takım arkadaşlarım da vardı. Karşı takım şovunu yapmış, sıra bizdeydi. Ama hazır değildik ve şova 1 saat kalmış gibiydi. Boş bir salonda hazırlık yapmak üzere toplanıyorduk ama konsantre olamıyorduk. Gergindim. - Rüyayı gördüğüm gecenin gününde, okula öğleden sonra gitmiştim. Evde otururken Tv8'deki bir programda "O Ses Türkiye"den söz edildi, hatta basbaya reklamı yapıldı. Önceden de Acun'un Tv8'i satın aldığını biliyordum. Bu ikisi kafamda birleşmiş belli ki. Gerginlik-korku ise genel ruh halim belki de.
  RG-3 ) Ben, Ümit ve kendilerini hatırlayamadığım 2-3 kişi ile beraber bir yerdeydik. Ben çok beğenmiştim mekanı. Mutluydum. "Burası cennet olmalı" deyip duruyorum. Daha sonra Gözde geliyor ve akşam yemeğinde ne yapması gerektiğini soruyor. - Dünya üzerinde kolaylıkla erişemediğim "mutluluk"tan mütevellit, dünya'dan sonrasına -cennete- yormuşum belki de mutlu olmayı. İlginçtir ki, mutsuzken ahireti düşünerek avutmam kendimi hiç. Aslında hiç avutmam kendimi ehehuah. Akşam yemeği derdi de evrensel olsa gerek.
  RG- 4 ) CS:GO'dan olduğunu düşündüğüm bir evde, CS oynuyorm. Yeni almışım oyunu. Dürbünlü tüfek + tabanca ikilisi. Kimseyi vuramıyorum oyunda. Oyun, bir noktadan sonra gerçeğe dönüyor. Tüm silahlar, takım arkadaşlarım ve düşmanlar yok oluyor. Ben de balkona doğru hareketleniyorum. Balkonda bizim akrabalar var. Güneşten yanmışlar, ama öyle böyle değil. - Galiba beynimin "kalk artık şunun başından" yakarışı bu. Yaz mevsiminin izleri de dikkatimden kaçmadı tabi. Belki de iz değil, özlem? Bir ilkbahar daha görmek istemiyorum, orası kesin.
 RG - 5 ) Vedat Şar hocamız ile aynı odadayız. Başkaları da var. Vaka gibi bir şey geçiyor. Dissosiyatif kişilik bozukluğu olduğunu söylüyorum. Adam onaylıyor. / Hatırlayabildiğim kadarı. - Psikiyatri stajındayken dersinden günah kertesinde zevk alıyordum. Sıradışı bir insan, sıradışı bir ders, sıradışı "çağrışımlar".
 RG - 6 ) Aslında bu bir Rüya Günlüğü değil. Not ettim, çünkü ilk defa rüyamı kontrol ettim. Bir oyun içindeydim rüyada. Nasıl olduysa farkettim rüya olduğunu. O andan sonra rüya "dağılmaya" başladı. Inception'daki gibi. Daha az dramatik yalnız eheh. Uyanıklık - uyku arası bir evredeydim. Rüyaya odaklanmaya çalıştım. Akabinde "tutunabildim" rüyaya. Rüyadaydım, rüya olduğununu farkındaydım ve kontrol edebiliyordum. Belki de bir çok insanın yapacağını yaptım hemen, uçmaya çalıştım. Şöyle söyleyeyim, Wright kardeşler kıskanırdı beni görseydi. Eh, yeterince uçabilseydim en azından kıskanırlardı. Kısa bir süre sonra vücudum yanmaya başladı. Hani dirseğimizi bir köşeye çarpınca elektriklenir ya, öyle. Ama tüm vücudum. Bırakmak zorunda kaldım. Mutluluk mefhumunun dünyadaki yokluğundan bahsetmişim benim için, uçmak güzeldi. Her şeyi arkada bırakıp gitmek güzel olurdu.
  RG - 7 ) Ölümle ilgili rahatsız edici şeyler gördüm. Ama bundan ötesini bilmiyorum. 3 ölüm vardı rüyada. Korkmuştum, ama neyden? - Bunu da Üroloji stajında bu pazartesi tuttuğum nöbette gördüm. Sebebi de şu olabilir: Nöbete başladığım akşam, yoğun bakım şartlarında olması gereken ama hastanede yer olmadığı için serviste sevk edilmeyi bekleyen bir adamcağız vardı. Kemiklerinde multipl prostat kanseri metastazları vardı. Elleri ve ayakları buz gibi, nabzı zor alınıyordu. Sevk için ayrıldıktan sonra ölüm haberi geldi. Servistekiler adamın kurtulduğundan bahsettiler. Ağrısından yatamıyormuş bile. Allah rahmet eylesin. Gecenin ilerleyen saatlerinde iki asistan abi ile transplantasyon ve yoğun bakım ünitesine ziyarete gittik. Dönerken ölümden açıldı mevzu. Kadir abi, internken , hematoloji servisinde muhabbet ettiği bir amcanın sonraki gün öldüğünden bahsetti. "Bir gün konuşuyorsun, öteki gün ölmüş". Aklıma ev arkadaşım geldi, dilimin ucuna kadar geldi, anlatmak istedim. Kendimi tuttum. Herhalde iyi yaptım , bilmiyorum. Ölülerden biri o gece ölen adamdı, birisi ev arkadaşım, ötekisi neydi, kimdi peki, bilmiyorum.