ikili boş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ikili boş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Mart 2015 Perşembe

  +Bekçi buralarda mıdır acaba?
  -Bekçi buralarda. Intern oldun, yüzümüzü görmez oldun lan!
  +Ne yapayım lan, yazacak şeyleri listesi kabardı. Bir delikanlı kalbindeki aşk gibi dalga dalga vuruyor her yere, ama yazamıyorum. Kendime pek bir şey katmıyorum.
  - En azından bol bol TUS çalışıyorsundur hea?
  + Meeh.
  - Menes'im kuzum, noldu sana?
  + Yok bir şey. Herkese böyle diyorum. 
  - Bana söyle!
  + Cık! Olmaz! Her şeyi herkese söyleyebilir misin?
  -Seninle de dertleşilmiyor ki lan.
  +Patates gibi adamım ondan. Bak ne diyeceğim sana, hani ben intern'üm ya, bize 300 küsür maaş veriyorlar ya.
  - Hee?
  + İşlerde aksama olunca uzmanlar ve asistanlar bizim maaşımızdan para kesmekle tehdit ediyorlar.
  - Hadi lan?
  + Vallahi bak. Kızmıyorum tabi ki onlara, ama hallerine üzülüyorum. Otorite ve bağ bana kalırsa aynı anda kurulması gereken şeylerdir. Ama sadece otorite kurmaya çalışınca insanlar üstünde, böyle ezik tehditler atıyorlar ortaya ne yazık ki. Oysa ki çok tatlı asistan abi/ablalarımız ile çok güzel iş yapılıyor. Maaş tehditine gerek olmadan. Komikler lan, cidden. Ha, ayrıca benim resimlerime noldu lan?!
  - Hangi resimler?
  + TÜM RESİMLER! Seni bekçi diye diktim, olana bak. Bugün blogundan resim çalan, yarın başından saç telini çalar, sonraki  gün donunu çalar, sonraki gün saçından ve donundan çorap yapıp sana satar.
  - Hepsini bulup getireceğim!
  + Yavaş getir de, saçın başın dağılmasın kuzum. Haydi bakalım.

24 Haziran 2014 Salı

-Kimse yok mu? Nerede benim blog nöbetçim?
-Buradayım şampiyon. Chrome'un üst sekmelerinden seni izliyorum, ama sen beni hiç görmüyorsun. Oyun oynuyon, kız arkadaşınla geziyon. 
-Noldu lan kıskandın mı?
-Yok lan ne kıskancam senin mendebur yüzünü. Koca burunlu.
-Özlem giderdiğimize göre...
-Naptın lan buralara gelmiyorken?
-5. sınıfı bitirdim. 1 hafta erkenden yaptım bunu üstelik. Hatırlıyorum, ilkokul 2 ya da 3. sınıftayken, üst sınıfa atlatılan bir çocuk vardı. Çok kıskanmıştım onu. O geldi aklıma birden.
-Yani 5.sınıfı 1 hafta erkenden bitirmiş olman zekandan kaynaklanan bir şey değil?
-Değil. Ama 5.sınıfa kadar gelmiş olmam zekamdan kaynaklanıyordur herhalde değil mi?
-O aklı sen mi koydun kafanın içine? Neyin havası lan bu? Akıllı mı sanıyorsun sen kendini?
-Bazen sanıyorum. Sonra geçiyor ama.
-Tamam. Herkese olur o. E daha ne?
-Gunpoint oynadım, çok güzel mesela.
-VAOV! Hayatında ne kadar önemli bir noktaymış o öyle! İyi ki belirttin.
-Neden deniyorum seninle iletişime geçmeyi?
-Çünkü hayatta elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız, ondan.
-Doğrudur. Dünyalar dolusu bilgiden ilgimizi çekenleri öğrenmek, piyano çalmaya çalışmak, romantik dünya klasiklerini okumak, resim çizmek, uyandığımız her sağlıklı günün kıymetini bilmek bunlardan bazıları mesela ve güzel oyunları oynamak. En önemlisi de ne biliyor musun?
-Hayır. Merak da etmiyorum.
-Kendinle barışık olmak. Koca 1 seneyi, aynaya bakıp kendimden tiksinmekle geçirdim.
-Artık napıyorsun?
-Bakmıyorum =P Hatalarımla, pişmanlıklarımla, söylediklerimle ve söylemediklerimle, yaptıklarım ve yapmadıklarımla ben buyum işte. Oturup üzülmenin, günlerimi bu şekilde harcamanın hiçbir mantıklı açıklaması yok. Onun yerine oyun oynayarak harcarım.
-Helal olsun kardeşime.
-Helal olsun bana.

19 Ağustos 2013 Pazartesi

- Enes burada mısın?
- Buradayım MeneS. Her zamanki gibi. Her zaman olacağı gibi. Ruh halin, girdiği bataklıktan çıkmıştır umarım.
- Çıktı sayılır artık. Org bile çalabildiğime göre, yeni parça öğrenebildiğime göre, geride sadece güzel anılar kaldı artık. Hatırlaryınca mutlu olunacak.
- Negzel, senin adına çok sevindim.
- Benim adıma sevinmene sevindim.
- Senin adına sevinmeme sevinmene sevindim.
- Bunu, tüm kelimeler bir ay asansörü yapmaya yetecek kadar devam ettirebiliriz biliyor musun?
- Evet biliyorum. 
- Dolayısı ile, sen aya çıktığımızı varsay. Sonra orada ikindi namazı kıldığımızı düşün.
- Ayda namaz kılarsan ne tarafa dönersin?
- Dünya'ya dönersin.
- Doğru.
- Ama senin bir yere dönmene gerek yok. Mekke'deki bir bilgisayar bağlanıp, kolayca kılabilirsin oradan Kabe'ye dönerek.
- Her yere gidemiyorum ki ama ben. Mahdutum ben, mahdut.
- Pentagon'a gidebiliyor musun mesela?
- Hayır. Bir burası var gidebildiğim, bir de Google'ın arama barı.
- Neyse, geyiği geçelim de, benim sana bir sualim var. Google'da arattırıp bana çözümünü getirirsin bir ara.
- Neymiş bakalım. Yazsın parmakların.
- Bir kızın sana yazdığını nasıl anlarsın? Gülen kızlara karşı resmen zaafiyetim var. Gülücüğü güzel olan her kızla vakit geçirmek çok hoşuma gidiyor. Bakışlardan anlaşılır mı mesela bu?
- Ne bileyim la ben. Yalnız kalmak üzere programlanmış biriyim ben.
- Hüviyetimiz aynı o zaman. Sen soruma cevap ver.
- Anlaşılır herhalde.
- O kadar mı? Peki nasıl anlaşılır kardeş? Şunu bana bir öğretin? Flört dediğimiz şey nerede başlar? Geçen bir arkadaşım söyledi, Ankara'da sinemadayken karşılıklı gülüşmüşüz bir kızla baya bir, bilet satan bir hanımefendiyle. Şimdi o flört mu oluyor? Anlamadım ne oluyor o?
- Vallahi MeneS, bana bilemeyeceğim sorularla geliyorsun. Bana byte ve bit'in esrarlarını sorsan, gizemli bir müzik eşliğinde anlatırdım. Ama bu...
- Elmideki sosyal yeteneklerle müstağni değilim yahu, anlasana.
- Banane lan p*zevenk! Git geliştir o zaman kendini.
- Meh. Sana bir şey soranda kabahat.
- Sorma o zaman.
- Soracağım yine de. Hem de bilmediğin konularda. Şimdi kafamı zorlayayım da aklıma saçma sapan sorular getireyim. Mesela, hayatta kayıt alma seçeneğin olsa nerede kayıt alırdın?
- Bu beni zorlamad ki. Ben devamlı yedekliyimdir.
- Hmmm... Kitap aralığı olarak Milka çikolata ambalajı kullanan birine ait olmak nasıl bir his?
- İfade edilemez.

14 Temmuz 2013 Pazar

-Höyt!
-Böhöyt!
-Ne yapıyorsun bakalım sanal alemin en sanal bekçisi seni?
-Nolsun işte takılıyorum. Sen gelmeyeli temiz tuttum buraları. Piksellerin üzerine toz kondurmadım.
-Aferin aferin. Bak geri geldim. Beni özleyen ender "şey"lerden birisindir herhalde. Canın olsa gelir sarılırsın bana.
-Yok lan sarılmam. İstersen sarılırım, sevgiye mi muhtaçsın?
-Değilim. Duygulardan arındım sanırım. İstemeden de olsa.
-Odun mu oldun?
-Taş?
-O da iyi. Odun ile taş arasında duygu olarak bir fark yoktur herhalde.
-Bugün güzel anlaşıyoruz baksana. İnsanlardan uzaklaştıkça sana benziyorum, onu farkettim.
-Kötü mü?
-Hayır yaşamak istediğim hayat bu sanırım. Ya da şöyle diyelim, yaşamak istemediğim bir hayatı böyle geçirmek istiyorum.
-Saçmalıyorsun.
-Değil. İntihar korkaklık olduğu kadar da, cesaret işi. Yeteri kadar cesur olanlar çekip gidebiliyor. Korkak olanlarsa kalıyor. Niye yaşamak zorunda olduğumuzu düşünen benim gibilerse uyumadan önce ağlıyor ehuah.
-Senin kafan gerçekten hasta biliyorsun değil mi?
-EUVVVET! 
-...
-Facebook'u kapattım biliyor musun? 
-Yine yıllık olağan facebook kapatma zamanın geldi herhalde. 
-Sayılır.
-Burayı kapatma da. Baksana 400 gönderi olmuş. Geçmişimiz var yani.
-Geçmişler konusunda pek acımasızım bilmiyor musun? Bak ben gidersem bu linki yapıştırıp giderim : http://fizy.com/song/ibrahim-tatlises-bir-kulunu-cok-sevdim/1ail43
-Çok acı bir link gibi duruyor yea.
-Tır oyunun oynuyordum zamanında, resmen havaya sokuyor o zaman. Falina giyip, ışıkları kapatıp şöforluk roleplay'i yapmak gibisi yok.
-İyimiş.
-İyidir.

10 Mart 2013 Pazar

-LAN!
-NAN!
-Ne bağırıyorsun? Ben bağırabilirim, ama sen bağıramazsın. Nedenini biliyorsun.
-Doğrudur ne diyeyim.
-Sana ne yaptığımı ve senin ne yaptığını sormak için geldim.
-Ben oturuyorum.
-Ben sana oturman için mi para veriyorum?
-Sen bana para mı veriyorsun?
-Sigortan var en azından. Google serverlarında güvendesin.
-Ne yapıyorsun bakalım MeneS?
-Ne yapayım! Monster faciasından sonra yeni dizüstü bilgisayarımın keyfini sürüyorum.
-Mutlusun yani?
-Evet mutluyum! Battlefield'i da sorunsuz çalıştırdığına göre, mutluyum tabi ki de. Artık hafta içleri bol bol oyun oynamak zorunda değilim. Haftasonlarım da var. Oh, çok şükür.
-E dahiliye başlayacak ama buna ne dersin? Oyun oynayacağım diye sonra haftalar ve aylar boyu aynı slaytları çalışmak zorunda kalmayasın kaldım diye? 
- " " : This is the how much i give a fuck about it. diyeyim ben sana. Böyle amerikan filmlerindeki çeteci ama iyi kalpli zenci usülünden. Zaten ondan önce Cerrahi sınavım var, hele bir geçsin o.
-"dahiliye" yazdın, ama sonra da "Cerrahi" yazdın. Bunun hikmeti nedir acaba?
-Belki yakın olan sınavı daha fazla takıyorum, ondandır. Hani biraz da korkuyorum belki, tabi.
-Çalışıyor musun?
-Çalışıyorum ama çalıştığımı hemen unutuyorum. Cuma namazında üzerinde namaz kılınan kartonlar gibi. Cuma namazı esnasında çok değerliler, ama hayata karışınca dakikalar içerisinde unutuyorsun kartonun kıymetini. Aynı şekilde, ben de öğrendiklerimi unutuyorum. Daha önce hiç bu kadar endişe etmemiştim bu konu hakkında.
-O zaman senin işin yaş. Zaten unutkanlığın da arttı baksana.
-Sen ne güzel moral veriyorsun öyle iyi dost seni.
-Google beni senin başından eksik etmesin.
-Of ne boş adamsın hea. Bak mis gibi Cerrahi stajı bitiyor.  Yaptığım en iyi stajdı diyebilirim. Hocaların çoğu kaliteli adamlar. Karakterlerini bilmiyorum tabi ama ders anlatma konusunda öyleler. Çoğu da ilgili ve istekli yani.
-O kadar mutlusun ki sana laf atamıyorum arkadaş. Git, kovuyorum seni.

10 Aralık 2012 Pazartesi

-Görmeyeli değişen ne var burada bakalım?
-Sen gelmeyeli değişen neler olmadı ki MeneS'im. 
-Ayrıca çok hızlı giriş yaptım değil mi?
-Evet çok hızlıydı. Beni suç üstü yakaladın. Uyuyordum. Utanmadan bunu bir de sana söylüyor olmam, pişkinliğimin zirvesine kamp kurmuş olduğumu gösteriyor.
-Ben bir şey yazmak istemiyorum aslında, ama bir şeyler de yazmak istiyorum.
-Delisin sen.
-Evet, onu düşünüyorum günler, belki haftalardır. Karen Horney'in kitabını okuyorum demiştim en son, belki dememişimdir. Yok yok, demiştim hatırladım şimdi. Bol bol makale içeren kitap, "kendinize tanı koyun, hayatınızı yoluna koyun" şeklinde bir kitap. Ama okudukça kendimi görüyorum kitapta. Kendi düşüncelerimi görüyorum. Bende neden nevroz olmasın ki? Benim nevroz olan insanlardan farkım ne?
-Yok gibi duruyor aslında dışarıdan bakınca. Bunu sana söyleyince de bozulmayacağını biliyorum aslında. Sana deli denmesi çok hoşuna gidiyor değil mi ya da "çatlak".
-Ouv evet! "Çatlak" kelimesine çok bayılıyorum nedense.
-Delisin çünkü.
-Muhtemelen.
-Ne yapacaksın?
-Ne yapmayacağım?
-Neden?
-Nevrozlar öyle yaparmış =P
-Çabuk benimsemişsin bakalım.
-Bakacağım bir ara çaresine. Yine Merve'nin kalbini çat çut kırıyorum.
-Neden?
-Nevrozlar öyle yaparmış.
-Atıyorsun.
-Ölüyorum.
-Hadi hadi sen de. Neler yaptın geçen haftalarda anlat bakalım.
-Ona ayrı yazı konusu yapacağım.
-E o zaman havadan sudan konuşalım. Havalar soğudu değil mi?
-Sen hissedebiliyor musun ki?
-Google diye bir şey var. Oraya yazıyorum, çıkıyor MeneS efendi.
-Doğru tabi.
-Peki bu yazıyı çok güzel bir şekilde bitireyim mi MeneS?
-Bitir.
-"Peki MeneS, /duraklama/ sen hissedebiliyor musun?"
-Güzel oldu.
-Vurucu.
-Haklısın vallahi.

24 Eylül 2012 Pazartesi

-Höyt!
-Böhöyt!
-Selamün aleyküm blog milletinin insanları.
-Çoğul eki kullanmanın sebebi nedir? Burada bir tek ben varım.
-Severim çoğul eki kullanmayı. Boş zamanlarımda sık sık çoğul eki kullanırım.
-Allah arttırsın ne diyeyim.
-Amin amin. Ne haber bakalım?
-Oturuyorum blog'da. Geleni geçeni dikizliyorum.
-Hadi ya, çok mu gelen var?
-Öyle arada uğruyorlar.
-Pasta masta bir şey ikram et bari.
-Ne diyorsun sen yea?! Verdin de mi ikram etmedik? Sayfandaki zaten nereden tutsam elimde kalacak aklının ve deliliğin tezahürlerini görüyoruz.
-Aaa lütfen deliliğime laf etme! Nereden tutsan elinde kalmaz bir kere.
-Onu aklını nitelemek için kullanmıştım.
-Senle konuşmayalı dilin uzamış, özgüvenin gelişmiş.
-Kişisel gelişim kitabı okuyorum.
-"Self help book for self helpless" diyorsun yani?
-Reddediyorum.
-Et.
-...
-Bak ne için gelmiştim ben, anlatacak şeylerim var.
-Dinleyecek birilerin yok ki buraya geliyorsun herhalde? "Self talk for friendless" diyorsun yani?
-Hayır.
-Peki.
-İki gün önce direksiyon dersim vardı. Ali abi vardı eğitmenim. Be...
-Dur tahmin edeyim, nasıl vites değiştirileceğini öğretti?
-  -_-  Bazen seninle nede konuştuğumu anlamıyorum.
-Ben anlamana yardımcı olayım mı?
-Hayır. Demek istediğim, adam gitti ilk derste otoyola çıkarttı beni. Normalde bir aracı 100 km/saat hızla sürmek benim için korkutucu iken, bir ara ibreye baktığımda 100'ü geçmişti çoktan. Direksiyon hakimiyetim ve arabaya güvenim oldukça, saçma sapan hızlara çıkılmadığı sürece farketmiyor sanırım.
-Aferin sana.
-Evet, aferin bana. Geçmem gereken bir engeldi. Araba sürerken devamlı kafamdan öteki insanlar geçer diye korkuyordum. Ya çarparsam, ya ezersem birini... Aşması çok basitmiş. O insanların da aklı var, belli başlı hödükler dışında kimse yola atlamıyor veya salakça fren yapmıyor.
-Aferin sana.
-Allah belanı versin senin.
-Daha neyden bahsedecektin?
-Bugün histeroskopi gördüm. Sırasıyla iki kadın girdi odaya inceleme için. İkisi de çok bağırdı. Dizlerimin bağı çözüldü diyebilirim.
-Eee?
-Öyle işte. Sonra sonra, ne oldu biliyor musun? Bir arkadaşımla, 4.sınıf dahiliye dersi düzeninden bahsediyorduk. Daha doğrusu o bahsediyor ben dinliyordum. Sonra birden hemen yanımıza oturan -oldukça güzel- bir kız, konuya atladı. An mı kolluyordur nedir, anlamadım. Bize işlerin asıl yüzünü filan anlattı. Gözlerinde kayboldum diyebilirim. Tabi ki, tavlamaya girişmedim ne haddime ehuah. Ama izlemesi ve dinlemesi oldukça keyifli bir hanımefendiydi. 4.sınıf kardiyoloji sınavından 80 alan bir ablamızmış. Saygım daha da arttı. Hem güzel, hem akıllı. Var mı böylesi efendim?
-Sonra noldu?
-Öyle konuştuk ne olacaktı ki?
-E kıza bir şey demedin mi? Yazmadın mı kıza?
-Hee oldu, her fiziksel olarak güzel kıza gidip yazayım. Azıcık edep ya hu.
-Ben olsam yazardım.
-Aferin sana. Ben sadece yemek bitene kadar dinlediklerini can kulağı ile dinledim, kötü niyet olmadan yüzünün o ince hatlarını inceledim.
-İyi yapmışsın.
-Sonra da Migros'tan eve erzak aldım.
-Niye firmanın adını söylüyorsun ki kapitalist kölesi? Para mı aldın itiraf et.
-Evet, itiraf ediyorum. Karşlığında da bana migros kart verdiler.

26 Ağustos 2012 Pazar

-Heeey!
-Ne "Heeey!"?!
-Ne "Ne "Heeey!"?!"
-Eğer ünlemleri de koyarsak bu işin nerelere varacağının farkındasın ve buna rağmen devam edeceksin biliyorum bu yaptığına. MeneS, uğraşamam senle.
-Bir dakika, benimle uğraşmak zorundasın. Akıl yönünden mümbit olan bu sitede, senin aklın olmasa olmaz.
-Tabi ki haklısın. Ee napıyorsun bakalım?
-Vallahi pek bir şey yapmıyorum. Tatilin son günlerini yaşıyorum. Resim çizmedim son günlerde hiç, sebebini bilmiyorum. Üşeniyorum galiba. Allah tembelleri sevmez aslında.
-Edatlarını yiyeyim senin.
-Ye tabi. Bağlaç olmasın?
-Olmasın. Yiyeyim.
-Ye.
-Yine devam edeceksin değil mi? Sana ne yaptığını sormuştum, daha 3.cümlede ne yapmadığından bahsetmeye başladın. Her şeyi tersinden (kendi tersinden) anlama gibi bir huyun mu var yoksa?
-Neden olsun ki?
-Yazdıklarımı okumuyorsun değil mi? Zaten soruya soruya cevap vermek kadar da abes bir şey var mıdır?
-Vardır bence. Mesela insanların akılları ve zamanları var, ikisini de değerlendirmiyor. Çok abes değil mi?
-Abesmiş. Tabi senin 250 saat Battlefield 3 oynadığını bu durumda saymıyoruz değil mi?
-Ben abes değilim dedim mi? Kendim o insan kümesinin dışında tuttum mu?
-Bak bunda haklısın. Bu seferki antisoru, güzeldi. Tebrikler. Ne yaptığını dönelim istersen?
-Dedim ya, pek bir şey yapmıyorum.
-Peki ne yapman gerekiyor? 
-Bu ne demek şimdi?
-Hadi MeneS! İkimiz de biliyoruz. Bir şeyler yapman gerekiyor.
-TAMAM! Çizeceğim Mehmet'in dergi için istediği resmi. Ama üşeniyorum. Aklımda çok güzel fikirler var aslında.
-1 Ağustos'a kadar yetiştirecek misin peki?
-Yahu ne bileyim. Yetiştirmem lazım. Bu akşam taslak hazırlamam lazım. Yardım etsene bana? Bakış açıları ne kadar farklı olursa, çizilen-yazılan şey de o kadar güzel olur bence. Hem düşünsene, senin o sanal dünyada istediklerin, bu gerçek dünyada hayat bulacak! Ne kadar güzel olurdu! Hadi bana fikir ver.
-Hayır.
-Ne verirsem vereyim, ikna olmayacaksın değil mi?
-Bana yüzlerce dişi byte verirsen neden olmasın?
-Hayvansın sen. 
-Kime çektim?
-Hayır konu neden buraya geliyor ki. Erkek olduğum için kız milletinden hoşlanacağım tabi. Senin gibi hayvan değilim ama. Zaafım kızıllara ve çillilere, biliyorsun.
-Bilmez miyim.
-Ya, senin gibi genelleme yapmıyorum. Git ve kendini formatla mümkünse. Harddisk'in derinliklerinde kendine ıssız mağarada bir ev yap. Sonra da antiviruslar seni yanlışıkla yok etsin.
-Dediğim gibi, yardım etmeyeceğim sana.
-Eyi, ne yapayım yani. 
-Sen gidip çalışmaya başla bence.
-Biraz Diablo mu oynasam?
-...

16 Ağustos 2012 Perşembe

- Hep sen mi beni çağıracaksın bir kere de ben seni çağırıyorum MeneS.
- Geldim işte bak. Bilgisayar başındayım ya, hemen ulaşabiliyorsun bana.
- Başka bir şey yaptığın mı var zaten?
- Kitap okuyorum.
- Zavallısın sen. En son ne zaman dışarı çıktığını bile bilmiyorsun.
- Sebebim yok ki.
- Sen savdın sebepleri başından. Kendine eve hapsederek ne elde edeceksin ki? Oturup okuduğun kitaplar, öğrendiğin notalar ile ne yapacaksın? Kimle paylaşıyorsun ki gecenin karanlığından başka? Çizdiğin resimleri orijinallerini gösterebilceğin kim var? Sadece Facebook'a koyarsın o kadar.
- Öyle deme.
- Öyle derim. 3 raf dolusu kitap kitap biriktirmişsin 1 yıl boyunca. Eee? Sevgi ikliminde değilsin. Allah razı mı bu yoldan? Toplumdan soyutlanmaya çalışmak var mı inanışında? Bunun tekamül ile bir ilgisi yok. Açma ağzını. Kendini unutmak için geceler boyu oyun oynuyorsun. Bu mudur yani? İçki haram diye ağzına sürmüyosun, uyuşturuyorsun kendini bilgisayar başında. Günah değil mi bu? Kaldırıp bir köşeye attığın şeylere bakmıyosun. Sonra da konuş dur "yok efendim, duygularım azalıyor" diye. Kendi kazdığın çukurun içine girip verdin O'nun eline küreği gömsün diye seni. Gömmedi. Atladın içine. Bu blogun arkasındaki tahtalar kime ait biliyor musun? Senin kafana. Ömür boyu yalnız kalırsın inşallah. O koca burnun ortasında durduğu koca kafanı kimse beğenmez zaten. Sadece içini doldur.
- Amin.
- Ben sana bunları demeyecektim aslında. Ama kızdım sana.
- Farkındayım.
- Aslında sadece blogun arka planındaki tahtaları kullanarak seni ezecektim. Ama olmadı. Uyuz oldum sana.
- Haklısın tabi.
- Yarın sabah mutlu uyanırsın umarım.
- İnşallah.
- Git oyna hadi.

10 Ağustos 2012 Cuma

-Neredesin Enes? Çok canım sıkıldı. Gel seninle iki kelam edelim.
-Gelmeyeceğim.
-Geldin.
-Zihnine psişik mesajlar gönderiyorum.
-Sen yapamazsın ki. Ben küçükken zihnimin önüne kalkanları çektim.
-Küçükken yaptığın için etkili olmuyorlar işte.
-Son kullanma tarihleri yoktu ne yazık ki.
-Öf ne diyeceksen de uğraştırma beni.
-Bir şey diyeceğimden değil. Zevkine buradayım. Bugünüm çok güzeldi mesela onu anlatayım.
-Anlatma.
-Hevesini kursağında bırakacağıma bir tabak dolusu hoparlör plastiği yemeği tercih ederim. O yüzden anlatayım. Sabah kalktım , kitap okudum.
-Ne kadar da güzel başlamış günün. Bu blogda nöbetçi oldum olalı böyle sabah görmemişti bytelarım.
-Öyle deme bence pekala çok güzel! Sonra da bilgisayar oynadım, Diablo oynadım biraz.
-Deme! Bak sen neler de yapmış!
-Sonra da org çalıştım azıcık. 4.parçamı öğrenmeye başladım. Çok zor değil, ama kulağa çok güzel geliyor. Sanki Beethoven "Tereyeğından Çekilen Kıl" adında parça bestelemiş. Akıp gidiyor kulakta.
-Tereyağından daha önce kıl çektiğini sanmıyorum ve kullandığın atasözünü kendine bile kanıtlamadığını varsayıyorum.
-Konuyu çok ayrı yerlere çekiyorsun.
-Bir şeyler çeken ya da Beethoven'a çektiren sensin.
-Konuşma. Sonra da biraz dinlendim, uzandım yatakta. Sonra da iftar filan. Arada Kuran mealine baktım azıcık. Son günlerde bakma gereği duyuyorum. Bir sürü kitap okuyup , onu okumamış olmak insana kendini biraz aptal hissetiriyor.
-Benim tanrım yok MeneS.
-Senin tanrın Google.
-Doğrudur.
-Nasılmış günüm?
-Yararlı bir şeyler yaptığını varsayarak güzel geçirdiğini düşünüyorsun gününü.
-Evet nolmuş?
-En son ne zaman dışarı çıktın?
-İki gün önce yan komşuya iftara gittik.
-...
-Ama Ramazan, üstelik hava da sıcak.
-Kandırmaya çalışıyorsun beni ama yemem.
-Yemezsen yeme be, istemiyorum dışarı çıkmak nolacak yani. Ev kuşuyum ben. Dinozorların etçilleri ne kadar etçilse, ben de kafesteki muhabbet kuşu kadar kafesimde yaşıyorum. Hem ne yapayım Ramazan'da? Üsküdar'a ya da Kadıköy'e inmek istesem otobüste pişmiş -pişmek üzere olan- ineğe dönerim.
-Sizin yaşam düzleminizde inekleri pişiriyorlar mı?
-Evet inekleri direkt olarak kazanların içine atıp pişiriyoruz. İneklerin kesafetinden geçilmiyor, o yüzden acıktığımız zaman atıyoruz kazana gidiyorlar.
-Enteresan. Daha neleriniz var orada?
-Mesela herkes bahçesinde gergedan besler.
-Buna inanmadım. Kesin önceki söylediğinde yalandı.
-Öyle deme, bizim evin içinde konuşan mısır koçanları bile var.
-O koca kafadan ben de istiyorum. İçindekileri bu siteye koyacağım.
-E ben de onu yapıyorum.
-Sen taksit taksit yapıyorsun. Ben peşinen kopyala / yapıştır yapacağım.
-Hayır oğlum. Bak sana planımı söyleyeyim : Gittikçe takipçi sayımızı arttıracağız. Şimdiye kadar çok başarılı gitmiyoruz belli ki. Ama zamanla 70 milyon bizi takip edecek. İnsanlar artık televizyonda, tartışma programlarında "70 milyon izliyor" bizi demeyecek. Koskoca bir maviyoğurt bizi izliyor diyecek. İşte o zaman, Google Reklamlar'a üye yapacağım siteyi.
-Sonra?
-Sonra da her giren için para kazanacağım... kazanacağız! 70 milyon kişi girecek siteye. Çok deli para kasacağım. Sonunda dileğimi gerçekleştireceğim : Tüm kaplaması insan bıyıklarından yapılmış pembe panjurlu evi alev makinası ile yakacağım. Üstelik bunu satın aldığım Boğaziçi Köprsünün ortasında yapacağım. Tabi ki de, Boğaziçi'ne gitmek için, FSM'den (onu da satın almış oluyorum o zamana kadar) paraşütle sudaki hız teknesine atlayacağım. Oradan Boğaziçinin altına gidip, Batman oyuncaklarından biri ile köprüye "fırlayacağım". Sonra da Körfez'deki petrol kuyularımdan çıkarttığım petrolden elde edilmiş benzin ile doldurulmuş, el yapımı Lamborghini marka Flamethrower ile hayalimi gerçekleştireceğim.
-Her şey mantıklı. Ama bir sorum var : Lamborghini Flamethrower üretmiyor ki?
-A bak onu hiç düşünmemiştim. Onu satın almaya da param yetmez üstelik bu kadar şeyden sonra. Neyse buluruz bir şeyler. Her şey kusursuz olmak zorunda değil ya.
-O kadar paran olduktan sonra beni de burada nöbetçi tutacak mısın?
-Hayır tabi ki de! Müflis adam seni. Seni gönderip, yüzünde en güzelinden çilleri olan ve kızıl / turuncu saçlı nöbetçi kadınlar alacağım buraya. Sonra onları paranın kölesi yapacağım, sonra da kendi kölem.
-Ne hayaller varmış ama...
-Sen hayal san. İşçileri ayarladım bile. Tek ihtiyacım olan para.
-Zaten tek ihtiyacımız olan biraz para ve zaman değil midir her zaman?
-Ne beylik laflar lan bunlar? Gerçek hayatta kimse dizilerde konuşulduğu gibi konuşulmaz bilmiyor musun sen?
-Biliyorum. Zaten iki kişinin bildiği sır değildir MeneS.
-Bu yazının sonu gelmeye başladı sanki?
-Sonunu düşünen, kahraman olamaz.
-Deliliğimin akislerini senin üzerinde görmek beni korkuttu.
-Korkunu yenmek için onun üzerine gitmelisin MeneS.
-Ne diyorsun sen Allah aşkına?
-Ne dediğim önemli değil, nasıl dediğim önemli.
-Nasıl dediğin belli zaten. Ne dediğin belli değil?
-Nasıl dediğim de önemli değil, ne anladığın önemli.
-Ben seni çok seviyorum Enes. Hiç bırakma bu siteyi. Olur mu?
-Olur MeneS. Ama kızıl / turuncu saçlı "chick"ler karşısında pek şansım yok.
-Seni çaycı yaparım lan , üzülme.