Hayatımda bir şekilde yer edinmiş kağıtları saklamayı çok severim. Faturaları ve öğrenci belgelerini kastetmiyorum burada. Ama derslerde kullandığım kağıt parçaları olsun, üzerine notlar aldığım, küçük resimler çizdiğim kağıtlar olsun... Saklamayı çok seviyorum. Nostaljiden hoşlanan biri olduğumdan, ya da hafızamın güçsüz olmasından herhalde. O kağıtlara baktıkça hatırlıyorum geçmişteki günleri.
Her zaman mutlu anıları canlandırmıyor bu anılar, kağıt parçaları. Elime geçen bir kağıt parçası var. En karanlık, en mutsuz zamanlarımda duygularıma tercüman olması için yazmışım, atmamışım. Hatta yazdığım günü de hatırlıyorum. Buraya da geçireyim.
"Arkada Kasımpaşa, önünde Haliç Köprüsü, yağmurun yolları aynaya çevirdiği bir gecede yalnız başına yürüyordu. Kimselere anlatmadığı dertleri, yansımasında bile ortaya çıkıp, bir alacaklı gibi peşinden geliyordu. Attığı her adımda, kaçmak istemediği yağmurun damlaları tenine daha da yaklaşıyordu. Kaçmak istediği kendisi ise, inadına içindeydi. Belki yağmur teninden geçer, kendini temizlerdi. Temizlemiyordu. Bugüne kadar da hiçbir zaman içine yağmur, içine sinmemişti. Haliç'e baktı. Yıllardan beri temizdi. Haliç'i kirletmek, yasaktı.
Yağmurda yürümeyi sevdiği gibi yağmuru da seviyordu. Kendisine değer her damla teninden geçip duygularına değmese bile içindeki karanlıktan bir parça daha söküp, tekrar yere damlıyordu. Yağmur yağdıkça, dertleri azaldı. "Antidepresan gibi" diye düşündü. Fakat antidepresanların karanlığı nereye götürdüğü belli değildi, Yağmur ise aşikar, ya havaya, ya yere... Haliç'e baktı, temizdi Haliç'i kirletmek, yasaktı.
Kalbinde bir suç işleyecek olmanın ağırlığı ve heyecanı ile köprüye yaklaştı. İçindeki karanlık, dışarıdaki karanlık ile yarışırcasına tüm ışıkları soğurmaktaydı. Karanlık, hayatındaki tüm renkleri soğurmaktaydı. Aşk, sevgi, heyecan, nefret, özlem, kin... Hepsi yutulmuştu. Bunları düşündü. En son ne zaman "hissettiğini" düşündü. Gökyüzü hor bir gürleme ile cevap verdi kendisine. Kendine acıyarak vakit kaybettiğiini düşünüyordu. Derin bir nefes alarak, kalan duyguların seline bıraktı kendisini. İlk gözyaşı yağmur damlaları arasına saklanarak çenesinden aşağı süzüldü. Onlardan biriymiş gibi. Yuvarlak çenesinin ucundan Haliç'e damladı. Gün doğumunun aydınlattığı Haliç'in ortasında bir karanlık belirdi., damlanın düştüğü yerde. Daha sonra sigara dumanının havada dağıldığı gibi dağıldı, mavi suyun içinde. Bir sonraki damla geldi arkasından. Bu sefer karaltı daha yoğundu. Suda yaptığı etki, ilkinden fazlaydı. Üç, dört... Suda geçmeyen bir karaltı oluştu. Daha fazlasını istiyordu belli ki. Beş, altı... Suyun altından petrol borusu patlamışçasına bir karartı oldu.
Aşağı baktı. Son damlalar süzülürken aşağı, mavi suların içine karışırken sinsice, hafiflediğini hissetti. Köprünün başından gelen siren seslerini duydu. Kaçmasına gerek yoktu. Sorsalar zaten itiraf edecekti, biliyordu: Haliç temizdi ve Haliç'i kirletmek yasaktı."
Her zaman mutlu anıları canlandırmıyor bu anılar, kağıt parçaları. Elime geçen bir kağıt parçası var. En karanlık, en mutsuz zamanlarımda duygularıma tercüman olması için yazmışım, atmamışım. Hatta yazdığım günü de hatırlıyorum. Buraya da geçireyim.
"Arkada Kasımpaşa, önünde Haliç Köprüsü, yağmurun yolları aynaya çevirdiği bir gecede yalnız başına yürüyordu. Kimselere anlatmadığı dertleri, yansımasında bile ortaya çıkıp, bir alacaklı gibi peşinden geliyordu. Attığı her adımda, kaçmak istemediği yağmurun damlaları tenine daha da yaklaşıyordu. Kaçmak istediği kendisi ise, inadına içindeydi. Belki yağmur teninden geçer, kendini temizlerdi. Temizlemiyordu. Bugüne kadar da hiçbir zaman içine yağmur, içine sinmemişti. Haliç'e baktı. Yıllardan beri temizdi. Haliç'i kirletmek, yasaktı.
Yağmurda yürümeyi sevdiği gibi yağmuru da seviyordu. Kendisine değer her damla teninden geçip duygularına değmese bile içindeki karanlıktan bir parça daha söküp, tekrar yere damlıyordu. Yağmur yağdıkça, dertleri azaldı. "Antidepresan gibi" diye düşündü. Fakat antidepresanların karanlığı nereye götürdüğü belli değildi, Yağmur ise aşikar, ya havaya, ya yere... Haliç'e baktı, temizdi Haliç'i kirletmek, yasaktı.
Kalbinde bir suç işleyecek olmanın ağırlığı ve heyecanı ile köprüye yaklaştı. İçindeki karanlık, dışarıdaki karanlık ile yarışırcasına tüm ışıkları soğurmaktaydı. Karanlık, hayatındaki tüm renkleri soğurmaktaydı. Aşk, sevgi, heyecan, nefret, özlem, kin... Hepsi yutulmuştu. Bunları düşündü. En son ne zaman "hissettiğini" düşündü. Gökyüzü hor bir gürleme ile cevap verdi kendisine. Kendine acıyarak vakit kaybettiğiini düşünüyordu. Derin bir nefes alarak, kalan duyguların seline bıraktı kendisini. İlk gözyaşı yağmur damlaları arasına saklanarak çenesinden aşağı süzüldü. Onlardan biriymiş gibi. Yuvarlak çenesinin ucundan Haliç'e damladı. Gün doğumunun aydınlattığı Haliç'in ortasında bir karanlık belirdi., damlanın düştüğü yerde. Daha sonra sigara dumanının havada dağıldığı gibi dağıldı, mavi suyun içinde. Bir sonraki damla geldi arkasından. Bu sefer karaltı daha yoğundu. Suda yaptığı etki, ilkinden fazlaydı. Üç, dört... Suda geçmeyen bir karaltı oluştu. Daha fazlasını istiyordu belli ki. Beş, altı... Suyun altından petrol borusu patlamışçasına bir karartı oldu.
Aşağı baktı. Son damlalar süzülürken aşağı, mavi suların içine karışırken sinsice, hafiflediğini hissetti. Köprünün başından gelen siren seslerini duydu. Kaçmasına gerek yoktu. Sorsalar zaten itiraf edecekti, biliyordu: Haliç temizdi ve Haliç'i kirletmek yasaktı."