29 Kasım 2014 Cumartesi

Haliç'i Kirletmek Yasaktı

  Hayatımda bir şekilde yer edinmiş kağıtları saklamayı çok severim. Faturaları ve öğrenci belgelerini kastetmiyorum burada. Ama derslerde kullandığım kağıt parçaları olsun, üzerine notlar aldığım, küçük resimler çizdiğim kağıtlar olsun... Saklamayı çok seviyorum. Nostaljiden hoşlanan biri olduğumdan, ya da hafızamın güçsüz olmasından herhalde. O kağıtlara baktıkça hatırlıyorum geçmişteki günleri.
  Her zaman mutlu anıları canlandırmıyor bu anılar, kağıt parçaları. Elime geçen bir kağıt parçası var. En karanlık, en mutsuz zamanlarımda duygularıma tercüman olması için yazmışım, atmamışım. Hatta yazdığım günü de hatırlıyorum. Buraya da geçireyim.
  "Arkada Kasımpaşa, önünde Haliç Köprüsü, yağmurun yolları aynaya çevirdiği bir gecede yalnız başına yürüyordu. Kimselere anlatmadığı dertleri, yansımasında bile ortaya çıkıp, bir alacaklı gibi peşinden geliyordu. Attığı her adımda, kaçmak istemediği yağmurun damlaları tenine daha da yaklaşıyordu. Kaçmak istediği kendisi ise, inadına içindeydi. Belki yağmur teninden geçer, kendini temizlerdi. Temizlemiyordu. Bugüne kadar da hiçbir zaman içine yağmur, içine sinmemişti. Haliç'e baktı. Yıllardan beri temizdi. Haliç'i kirletmek, yasaktı.
  Yağmurda yürümeyi sevdiği gibi yağmuru da seviyordu. Kendisine değer her damla teninden geçip duygularına değmese bile içindeki karanlıktan bir parça daha söküp, tekrar yere damlıyordu. Yağmur yağdıkça, dertleri azaldı. "Antidepresan gibi" diye düşündü. Fakat antidepresanların karanlığı nereye götürdüğü belli değildi, Yağmur ise aşikar, ya havaya, ya yere... Haliç'e baktı, temizdi Haliç'i kirletmek, yasaktı.
  Kalbinde bir suç işleyecek olmanın ağırlığı ve heyecanı ile köprüye yaklaştı. İçindeki karanlık, dışarıdaki karanlık ile yarışırcasına tüm ışıkları soğurmaktaydı. Karanlık, hayatındaki tüm renkleri soğurmaktaydı. Aşk, sevgi, heyecan, nefret, özlem, kin... Hepsi yutulmuştu. Bunları düşündü. En son ne zaman "hissettiğini" düşündü. Gökyüzü hor bir gürleme ile cevap verdi kendisine. Kendine acıyarak vakit kaybettiğiini düşünüyordu. Derin bir nefes alarak, kalan duyguların seline bıraktı kendisini. İlk gözyaşı yağmur damlaları arasına saklanarak çenesinden aşağı süzüldü. Onlardan biriymiş gibi. Yuvarlak çenesinin ucundan Haliç'e damladı. Gün doğumunun aydınlattığı Haliç'in ortasında bir karanlık belirdi., damlanın düştüğü yerde. Daha sonra sigara dumanının havada dağıldığı gibi dağıldı, mavi suyun içinde. Bir sonraki damla geldi arkasından. Bu sefer karaltı daha yoğundu. Suda yaptığı etki, ilkinden fazlaydı. Üç, dört... Suda geçmeyen bir karaltı oluştu. Daha fazlasını istiyordu belli ki. Beş, altı... Suyun altından petrol borusu patlamışçasına bir karartı oldu.
  Aşağı baktı. Son damlalar süzülürken aşağı, mavi suların içine karışırken sinsice, hafiflediğini hissetti. Köprünün başından gelen siren seslerini duydu. Kaçmasına gerek yoktu. Sorsalar zaten itiraf edecekti, biliyordu: Haliç temizdi ve Haliç'i kirletmek yasaktı."

26 Kasım 2014 Çarşamba

Kayıp - Görünmeyen Harddisk Dosyaları ve Balaclava

  Harddiskimi ve türlü birim depolama araçlarımı genellikle korumuşumdur el bilgisayarlarından, özellikle toplu flash disk tecavüzlerine açık bilgisayarlardan. Burada bahsetmeme aslında hiç gerek yok, ama yazayım yine de. Tarihi belge olur belki yıllar sonra (hass*ktir seslerini duyar gibiyim). Okulumuzun bilgisayarları yıllanmış elektronik kaşara dönmüş durumda, öğrencilerin ve hocaların korunmadan seks yapan AIDS'li adam-kadınlara benzeyen flash diskleri yüzünden. Müsebbibi de budur kendi depolama araçlarımı korumamın. Ta ki acil cerrahi stajındaki, ameliyathanedeki o karanlık güne kadar...
  Oldukça başarılı geçen (senin katkınsa sadece antibiyotik çekmekti sülük intern eheh) bir apandisit ameliyatından sonra, ameliyathanedeki -ameliyatların kaydedildiği- bilgisayardan bir video almak istedi asistan ablamız. Ben kendisinde yardımcı oldum, videoyu bulmasında, dosyayı kopyalamasında (zor işti tabi). Ablamızın getirdiği flash bellek, Stonehenge modernliğinde arzı endam ettiğinde kaşar PC'nin USB girişinde kapasitesini aşağı yukarı tahmin ettim. 1.3gb'lık bir videoyu içine alacak hali yoktu. Aslına bakarsanız, herhangi bir şey yapmaya dahi hali yoktu. Bir köşede rahatça ölmeye bırakılmalıydı bence.
   Flash belleğe bakarak küçük bir teknolojik nostalji yaşadıktan sonra, durumu ablaya izah ettim. Çevreden kapasitesi daha büyük bir flash bellek aramaya başladı. Ben de "insanların işlerini kolaylaştırmak lazım" diye düşünüyorum genelde çalıştığım bölümlerde (yazar burada kendini övmek istemiş). Artık karma mıdır, yoksa ilahi adalet mi bilemeyeceğim, bu şekilde işlerim hiçbir zaman çok ters gitmedi. Nöbetlerim de öyle. Dedim "Ablacım, benim harddiskim var, onu getireyim". Gittim getirdim. Harddiskimin tertemiz, safiyane, bakir kablosunu ameliyathane bilgisayarına taktığım anda gerekli gereksiz açılan bir küçük pencereden ve ekranın pırt pırt gidip gelmesinden bir şeylerin ters gittiğini anladım (yazar burada anladığını anlatmış)...
  İlgili videoyu bir şekilde ilettim gereken yere, ama benim harddiskimin içindeki tüm dosyalar başını alıp gitmişti. Hani bir arkadaştan ayrılırsınız, anıları kalır geride ya, burada da öyle bir şeyler oldu. Dosyalarım gözükmüyordu ama, sanki varmış gibi yer kaplıyorlardı harddiskte. Emektar harddiskimi bu kadar kolay teslim edemezdim kevaşe bir virüsün eline, "Format" diyemezdim. Aramaya başladım Google'dan. İki üç tane "şu programı yüklerseniz olur" minvalindeki uyarıları elimin tersiyle ittim. Çünkü biliyordum ki, command satırı bir şeyler yapılabiliyordu bu durumda. Hemen hacker kıyafetlerimi giyip işe koyuldum. Örnek teşkil etmesi açısından : Standart Hacker Balaclava ve Eşofmanı.
  Şöyleymiş : (Tam metin)

"Click on "Start" --> In search bar, type cmd. Right-click on the command prompt 
that appears in the search and select "Run as administrator". 
"Command Prompt" will be opened. 
Here I assume your flash drive as G: 
Enter this command. 
attrib -h -r -s /s /d g:\*.* 
You can copy the above command --> Right-click in the Command Prompt and 
paste it. "


  Yaptım. Bir süre boş boş baktım siyah ekrana. Siyah ekrana. "Access Denied falan filan" bir şeyler dedi bana. Sonrasında ise harddisk içindeki dosyalarım tüm sürurları ile arz-ı endam ettiler karşımda. Kendilerini megabyte'lar dolusu kucaklar ile karşıladım. Harddiski ısıtarak kalbimdeki sevgiyi simule ettim onlar için. 

23 Kasım 2014 Pazar

- Ray Bradbury'den Mars Yıllıkları'nı bitirdim. Birbiri ile bağlantılı-bağlantısız hikayelerden oluşmakta kitap. Eleştirmek için yetkin değilim, açıkçası severek okudum kitabı. Edebiyat dolu betimlemelere ise bilim-kurgu türünde pek aşina olmadığı söylemek zorundayım. Yine de pek zorluk çıkarmadı. (NOT: Uzun ve süslü betimlemeleri sevmeyen biriyim. Ama iyi bir şiir okuduktan sonra etkilenmiş gibi etkilendim bu kitaptaki betimlemelerden. Edebi deha hissediliyor)
- Çocuk stajındayım şimdi. Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi'ndeyim. Pek iş yaptığım veya bölümün işleyişine müthiş bir işlevsellik kattığım söylenemez. Kimsenin öyle söylediğini de sanmıyorum zaten ehehe. Tamamen vakit öldürmek üzerine kurulu bir mesai düzenimiz var. Neyse ki  tatlı bebekleri -onlara hastalık bulaştırmayacak kadar temiz olmak kaydıyla- sevebiliyoruz. Benim gibi çocuklardan pek haz etmeyen biri için bile iyi bir şey.
  Yine de sabah 8 - akşam 4 bir işe yaramamak ve vakit kaybetmek, üzücü. Hem insanlık gururum adına , hem TUS çalışamamak adına. Belki diğer 1 aylık stajda rahat ederim diye bir umut kırıntısı taşıyorum. İnşallah kuşlar gelip yemezler ya da karıncalar götürmez bu kırıntıları. Karıncalar alsa üzülmem gerçi. Bu da akıllara "Kuşlar alsa üzülür müsün?" sorusunu getiriyor. Evet. Çünkü kuşlar pencere önlerine ve arabaların üstlerine s*çıyorlar. Kimi zaman da birilerinin omzuna. Karıncalar ise sadece açıkta kalan yiyecekleri yiyor, arada bir de insanlarda küçük kaşıntılar yapacak ısırıklar yapıyor. O kadarcık.
 - Haftasonları ailemin yanında gidiyorum arada bir artık. Tedbil-i mekanda gerçekten ferahlık varmış. Doğruymuş o söz. Pazartesi gününe harikulade bir enerji ile başlıyorum böylece. Mesela yarın olacağı gibi.