3:40'dan sonra başlayan, kişinin uzaydaki x-y-z konumunu sabit tutması mümkün değil.
20 Kasım 2018 Salı
3:40'dan sonra başlayan, kişinin uzaydaki x-y-z konumunu sabit tutması mümkün değil.
Tom Robbins - Sıska Bacaklar
Bedelli askerlik ile ilgili bir yazı yazmadan önce, askerde okuduğum kitaptan bir kaç alıntı paylaşmak istiyorum. Tom Robbins'in Sıska Bacaklar adlı kitabından. Ayrıntı Yayınları'nın dilimize kattığı şaheserlerden. Çeviren Süha Sertabiboğlu, sen nasıl güzel bir insansın. Bu kitabı çevirmende faydası olan bütün beyin hücrelerini öpeyim.
- "Konserve Fasulye, diğerlerinin onu nasıl dinlediğini görünce devam etmek zorunda hissetti kendini. "Örneğin kıyak sözcüğünün, belli yan anlamları vardır. Kıyak, düzgün giyimli, yakışıklı, güzel demek. Bir kadının ya da erkeğin görünümünü tarif etmek için değerli bir araçtır. Argo, sözcüklere çok geniş ve isabetsiz anlamlar yükler ve bu da, güya ifade edilen bir şeyin ya da duygunun asıl niteliğini belirsizleştirir. Kullanılan söz bir sünger sözcük haline gelir. Onu sıkıp bir kova dolusu anlam çıkartabilirsiniz ve hangisinin doğru olduğunu asla bilemezsiniz. Birisi bir filmin "kıyak" olduğunu söylediğinde, filmin komik mi, trajik mi, heyecan verici mi, yoksa romantik mi olduğunu söylemek istemiştir; sinema tekniğinin güzelliğini mi oyuncuların iyi oynadığını mı, senaryonun zekice yazıldığını mı, yönetmenin ustalığını mı, yoksa başrol oynayan kadının göğüslerinin arasındaki yarığın adamı mahvettiğini mi kastetmek istemiştir? Argoda bir ekonomi, çekici bir samimiyet vardır, tamam, ama yaşantıyı standartlaştırarak ve bulanıklaştırarak değerini düşürür. İnsanlarla gerçek dünya arasında bir... tül gibi asılı durur. Argo daha bir ahmaklaştırır insanları sadece, hepsi bu ve ahmaklık sonunda delirtir onları. " (sayfa 86 - 87)
- "Ama yine de şükredilecek birçok şey vardı. Bir fasulye konservesi, tüketim oyununda bir piyondan öte neydi ki? Tarladan fabrikaya, marketten eve, tencereden yemek tabağına bir fasulye konservesinin yazgısı hem önceden yazılmış, hem de gayet basitti. Nihai varış noktası : Paslı teneke yığını ve lağım çukuru. Fakat o yine de, bu normdan kurtulmayı başarmış, kendi "aciz " durumundakilerin hayalinde bile göremeyeceği bir özgürlüğü tatmıştı. Hem, Çoğu insanın hayatı daha mı iyiydi sanki? İnsanlar küçükken bebek arabasına konularak itilip kakılırlardı. Yaşlandıkklarında da tekerli sandalyeye konularak ititlip kakılırlardı. Bu ikisinin arasındaysa sadece itilip kakılırlardı." (sayfa 139)
- (kitap ortadoğu - dinler - kudüs üzerinden akan bir konuya sahip olduğunda sıklıkla ortadoğu ile ilgili mevzular bilgilendirici ve eleştirel biçimde geçiyor.) " Ortadoğu'nun durumu delilik üstüne deliliklerden ibaretti. Bir süpürge dolabında, aynı anda hem bir cenaze ağıtını hem de bir düğün marşını birden prova eden, yetmiş kişilik bir orkestraydı. Samandan bir otelde yapılan kundakçılar kongresiydi" (sayfa 191)
- "Toplumlar ancak, doğaüstü bir öteki dünyaya inanmaya ikna edildiği sürece baskı altında tutulabilir ve denetlenebilir. İnsanlar, sonunda bu dünyadan kurtulup gökteki, cankurtaranların gereksiz olacağı ve havuzların hiç kapanmayacağı bir tatil köyüne gideceklerine inanırlarsa her türlü zorbalığa, yoksulluğu ve kötü muameleye katlanabilirler. Üstelik inançlı insanlar genellikle, hükümetlerinin gireceği her türlü askeri macerada postlarını deldirmeye gönüllüdür. " (sayfa 363)
Tom Robbins kitaplarında ateizmi ya da tanrının varlığını / yokluğunu ispat etmeye çalışmaz. Organize olan ve insanları yönetmeye dayalı sistemlere giydirir yalnızca. Hükümetler, dinler, polis teşkilatları... İnsan yaşamına medeniyet diye kattığımız son 3000-5000 yılda ne varsa hepsine. Kitaplarındaki karakterler tanrıya inanır, ama alışık olduğumuz biçimden farklı olarak. Okumadan deneyimlemek mümkün değil. O yüzden bütün Tom Robbins kitapları itina ile satın alınıp okunacak.
- "Konserve Fasulye, diğerlerinin onu nasıl dinlediğini görünce devam etmek zorunda hissetti kendini. "Örneğin kıyak sözcüğünün, belli yan anlamları vardır. Kıyak, düzgün giyimli, yakışıklı, güzel demek. Bir kadının ya da erkeğin görünümünü tarif etmek için değerli bir araçtır. Argo, sözcüklere çok geniş ve isabetsiz anlamlar yükler ve bu da, güya ifade edilen bir şeyin ya da duygunun asıl niteliğini belirsizleştirir. Kullanılan söz bir sünger sözcük haline gelir. Onu sıkıp bir kova dolusu anlam çıkartabilirsiniz ve hangisinin doğru olduğunu asla bilemezsiniz. Birisi bir filmin "kıyak" olduğunu söylediğinde, filmin komik mi, trajik mi, heyecan verici mi, yoksa romantik mi olduğunu söylemek istemiştir; sinema tekniğinin güzelliğini mi oyuncuların iyi oynadığını mı, senaryonun zekice yazıldığını mı, yönetmenin ustalığını mı, yoksa başrol oynayan kadının göğüslerinin arasındaki yarığın adamı mahvettiğini mi kastetmek istemiştir? Argoda bir ekonomi, çekici bir samimiyet vardır, tamam, ama yaşantıyı standartlaştırarak ve bulanıklaştırarak değerini düşürür. İnsanlarla gerçek dünya arasında bir... tül gibi asılı durur. Argo daha bir ahmaklaştırır insanları sadece, hepsi bu ve ahmaklık sonunda delirtir onları. " (sayfa 86 - 87)
- "Ama yine de şükredilecek birçok şey vardı. Bir fasulye konservesi, tüketim oyununda bir piyondan öte neydi ki? Tarladan fabrikaya, marketten eve, tencereden yemek tabağına bir fasulye konservesinin yazgısı hem önceden yazılmış, hem de gayet basitti. Nihai varış noktası : Paslı teneke yığını ve lağım çukuru. Fakat o yine de, bu normdan kurtulmayı başarmış, kendi "aciz " durumundakilerin hayalinde bile göremeyeceği bir özgürlüğü tatmıştı. Hem, Çoğu insanın hayatı daha mı iyiydi sanki? İnsanlar küçükken bebek arabasına konularak itilip kakılırlardı. Yaşlandıkklarında da tekerli sandalyeye konularak ititlip kakılırlardı. Bu ikisinin arasındaysa sadece itilip kakılırlardı." (sayfa 139)
- (kitap ortadoğu - dinler - kudüs üzerinden akan bir konuya sahip olduğunda sıklıkla ortadoğu ile ilgili mevzular bilgilendirici ve eleştirel biçimde geçiyor.) " Ortadoğu'nun durumu delilik üstüne deliliklerden ibaretti. Bir süpürge dolabında, aynı anda hem bir cenaze ağıtını hem de bir düğün marşını birden prova eden, yetmiş kişilik bir orkestraydı. Samandan bir otelde yapılan kundakçılar kongresiydi" (sayfa 191)
- "Toplumlar ancak, doğaüstü bir öteki dünyaya inanmaya ikna edildiği sürece baskı altında tutulabilir ve denetlenebilir. İnsanlar, sonunda bu dünyadan kurtulup gökteki, cankurtaranların gereksiz olacağı ve havuzların hiç kapanmayacağı bir tatil köyüne gideceklerine inanırlarsa her türlü zorbalığa, yoksulluğu ve kötü muameleye katlanabilirler. Üstelik inançlı insanlar genellikle, hükümetlerinin gireceği her türlü askeri macerada postlarını deldirmeye gönüllüdür. " (sayfa 363)
Tom Robbins kitaplarında ateizmi ya da tanrının varlığını / yokluğunu ispat etmeye çalışmaz. Organize olan ve insanları yönetmeye dayalı sistemlere giydirir yalnızca. Hükümetler, dinler, polis teşkilatları... İnsan yaşamına medeniyet diye kattığımız son 3000-5000 yılda ne varsa hepsine. Kitaplarındaki karakterler tanrıya inanır, ama alışık olduğumuz biçimden farklı olarak. Okumadan deneyimlemek mümkün değil. O yüzden bütün Tom Robbins kitapları itina ile satın alınıp okunacak.
BAŞLAYALIM
Sessizlik, karanlık, içine kapanma, kendini arama, uyanma, kabullenme, ayrılmak, birleşmek, kandırmak, yalan söylemek... Son 2 senede yaşamadığım herşeyi yaşadım herhalde. İstemediğim bir hayatın, vermekten haz etmediğim kararların, katlanmakta zorluk çektiğim sonuçlarını yaşadım ve sevdiğim insanlara da bunu yaşattım. Kendi istediklerimi dillendirmektense, kahraramanı oynadım kendimce, kurtaramadığım insanları / duyguları, kendimden vererek, fedakarlık yaparak kurtarabileceğimi düşündüm. Sonuç ne mi oldu? Kimse kurtulmadı. Kendimi ve başkalarını zora sokacak bir çok karar vermiş olduğumu (ya da karar vermediğimi) sonradan farkettim, önceden kolayca çözülebilecek şeylerdi bunlar.
Maskelerle yaşadım. Yaşadığımı farkettim. Herkesin olmak istediği insan ve olduğu insan arasında fark vardır, bunu kabul ediyorum. Ama benim yaşamak istediğim hayat, gitmekte olduğum otoyolun ters tarafındaki orta şeritti. Bense istemediğim tek şeritli yolda arkamdan kötü niyet olmadan çakılan selektörlerin baskısı ile daha hızlı gitmeye çalışan kamyon şöforü oldum. Sanki malı bir yere yetiştirecekmişim gibi. Sonra ufak tefek kuralları ihlal ettim. En sonunda damperli kamyonum ile ters şeride daldım, arkamdan gelenlerin üstüne damperdeki yükleri boşalttım, önden gelenleri, yani kendi hayatını yaşayanları da biçtim geçtim. En sonunda da "sikerler" deyip kamyondan atlayıp (düşük hızda atlıyorum tabi burada), gitmek istediğim yolda yürümeye başladım. Yolda biçtiğim insanlara yaşattıklarımdan ötürü pişmanlığı yaşadım. Eninde sonunda üzeceğim ve en çok sevdiğim insanlara yaptığım EN BÜYÜK kötülüğün, anı kurtarmak adına onlara vereceğim üzüntüyü ertelemek olduğunu anladım. Hayatta mutlu olmak için ya da mutlu olmak için de değil, sırf öyle istendiği için, başka bir insanı üzmek durumunda kalınabileceğini öğrendim, yaşadım. Bunu 18 yaşında değil, 27 yaşında öğrendim. Kendi kararlarını almış gibi görünürken, aslında arkaplanda sinsice çalışan çarkları farkettiğimde çoktan kamyona binmiştim bile... Eğitimim, yetişme tarzım, mizacım hepsi faktördü bunlar için. Suçlu kimse yok.
O kamyondan ineli bir süre geçti. Zorlanıyorum. Daha öncesinde "daha iyi günler göreceğim"i yazmıştım blog'da, depresyon otoyolunda dinlenmek için sağa çektiğimde. Artık daha iyi günler göreceğimi düşünmüyorum, böyle bir beklentim de yok hayattan. İnişli çıkışlı bir süreç sonuçta.
Korktuğum karanlık, dışarı çıkmak için bekleyen MeneS'miş meğersem. Ciddi bir değişim geçirmedim hayatımda, ama zihnim artık çok farklı.
Sadece kendi yolumda süreceğimi biliyorum.
Kitap okuyacağım. Motor süreceğim. Resim çizeceğim. Ruh sağlığını kurcalayacağım başkalarının. Belki şartlar izin verirse kendi bilim-kurgu kitabımı yazacağım.
Şimdi salakça şeyler yapma ve yazma zamanı.
( Biterken çalıyordu : Gaye Su Akyol - İstikrarlı Hayal Hakikattir )
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)