8 Şubat 2011 Salı

Hikaye - 2

  Güçlü (ama diğer orklara göre narin) olan bedeni , kolundaki yarayı kapatmaya çalşırken, Turdok çantasından 2 geyik boynuzunu çıkardı. Annesinin antik cam kavanozlarını çıkarırken de bu kadar dikkatli olsaydı, tarihi vazolar hala tek parça halinde olacaktı tabi. Boynuzların gerçek olup olmadığını anlamak için bir kaç ısırık ile test etti. Boynuzlar, testi başarıyla geçtiler. Sahipleri yaşıyor olsaydı, bununla kesinlikle gurur duyardı.

 Akşam vaktine doğru ev ahalisi yemek sebebi ile bahçede toplandı. Bu akşam yemekte, Molak'ın Fugtar'dan aldığı geyik vardı. Şişe saplanmış geyik, kokusu yüzünden ev ahalisini toplamıştı bahçeye. Orklarda "yemeğe çağırmak" veya "yemeğe çağrılmak" diye bir şey yoktu. İsteyen yer, isteyen yemezdi. Yemeği kaçıran da artıkları -belki- yerdi.

 Turdok, Molak'ın kendisine uzattığı sol arka bacağı eline alırken, tuhaf bir yakınlık hisetti geyiğe. Nedeni anlayamadan babasının serzenişine kulak vermek zorunda kaldı.

  "Beni dinliyor musun evlat? Ne zamandır ortada boş boş dolanıyorsun. Sence de artık gübre toplayıcılığını bırakmanın vakti gelmedi mi?" dedi Molak, geyiğin gözlerini yanakları içinde gezdirerek.

  Turdok tabi ki gübre toplamak istemiyordu ama bu işi bırakırsa, bu Burg'ol'daki savaşçı eğitim kampına gideceği anlamına geliyordu. Bu bölgedeki her yetişkin ork, en az bir kere bu kampta uzmanlaşacağı konu üzerinden bir eğitim alırdı. Turdok, tabi ki bunu da istemiyordu. Bir elfin kan dökme arzusu ne kadar fazlaysa, Turdok'un da kılıç sallayan bir beyinsiz olma arzusu o kadar fazlaydı.

  "Aslında ben de tam bu konu üzerinde düşünüyordum!" dedi Turdok. "Artık daha fazla hayvandan gübre toplamalıyım ha, ne dersin?"
 "Bence artık bir yetişkinsin. Her ne kadar tüysüz olsan da,  bizim gözümüzde erişkin mertebesine eriştin. Bu da bizi, seni çeşitli mevkilerde görmeye itiyor doğal olarak".

  Turdok şaşırmıştı, ama gitmesi gereken yere yapılan vurguya değil.  Babasının yıllardır bu kadar düzgün cümle kurduğunu duymamıştı. Belli ki önceden çok sıkı çalışmıştı.
 "Meselaaa, elflerin Büyü Sanatı Akademisi gibi yerleri mi kastediyorsun?" dedi Turdok. Babasını sinirlendireceğini biliyordu tabi ki. Ama bundan zevk alıyordu. Özellikle sinirlenince alnında şişen damarı izlemeye bayılıyordu. Ağzından çıkan son cümle bitmeden damarın şişmeye başladığını görüyordu.

  Sinirden ne yapacağıını bilemeyen Molak, elindeki geyik etini yere fırlattı. O kadar sinirliydi ki, yere fırlattığı geyik etinin kemik dolu kısmı başparmağına çarptığında bunu hissetmedi bile. Karşısında bu kendini bilmez oğlan dururken, yıldızlardan yıldırımlar düşse üstüne , yine hissetmezdi. Sağ elinin başparmağını Turdok'a doğru tuttu ve ağzından tükürükler saçarak haykırdı:
 "Bana bak kendini bilmez yeşil et yığını! Uğraştığın büyülerle al ne istersen yap, istersen bir dağı altına çevir, istersen de kendini sakallı bir ork yap (ki bu Turdok'un hiç de istemediği bir şeydi)! Ben seni o lanet kampa gönderdikten sonra ne istersen onu yap! Ama yarın sabah, buradan kalkan kervanla Burg'ol'a gideceksin ve Güneş en tepeye ulaşmadan da sakın bu eve bir daha uğrayayım deme!"

  Tüm kızkardeşleri ve annesi sırasıyla bir Molak'a , bir de Turdok'a baktı. Molak'ın ateş saçan gözlerine bakmaktan korkan küçük kız kardeşleri , annelerinin bacaklarını arasınsa saklanmıştı. Tek ses ateş çıtırtısıydı. Bu kadar ani bir patlama beklemeyen Turdok, çaresiz bir şekilde tek kelimeyi ağzından istemden çıkardı:
  "Tamam."

   O lanet kampa gidip , her ne barbar eğitimi alması gerekiyorsa alacak, sonra da bu salak Kur'ga'ya bir daha uğramayacaktı. Yollara düşüp bir büyücünün ne yapması gerektiğini öğrenerek onları yapacak, kendine ait bir büyü kitabı yazacak ve tabi ki de ilk yardım yapmayı öğrenecekti! Fakat ondan önce yapması gereken -hem de bu gece- bir iş vardı.

  Yemeğini -babasının da sinirini göz önünde tutarak- hızlıca yedi ve kendi odasına çekildi Turdok. Geyik boynuzları ile midesinde yine bir yakınlık hissetti nedense, ama bunu düşünecek vakti olmadığını biliyordu. Geyik boynuzlarını kaptığı gibi, yerde serili olan bezin üstüne koydu. Bu büyüyü çok iyi izlemişti köye gelen büyücüden. Horozlar kediye dönüşürken sayıkladığı kelimeleri dikkatlice dinlemişti. El hareketlerini takip etmiş, malzemelerin miktarını zihnine kazımıştı. Şimdi, tam zamanıydı.




  Listesi eline alıp malzemeleri hızlıca kontrol etti.
  "Geyik boynuzu... Tamam!"
  "Yeşil bir bitkiden 3 tane yaprak... Tamam!"
  "15 gr kemik iliği tozu... Tamam!"
  Listeyi kontrol etmeyi bitirdikten sonra neden 3 madde için liste hazırladığını kendine sordu, ama cevabı bulamadı Turdok. Muhtemelen... Ya da... Yine bulamadı. Bu konu üzerinde 2 dakika düşündükten sonra beynini fazla yormamaya karar verdi. Çünkü büyüye lazımdı. Büyü, konsantrasyon isteyen bir işti.
   "Konsantrasyon mu? Benim göbek adım o!" dedi Turdok. Neredeyse dengesini kaybedip düşecekken bu cümleyi sarfetmesi oldukça ironikti tabi. Ama Turdok'un ironi hakkında hiçbir fikri yoktu.
   Büyü malzemelerini sarılı olduğu bezi toplayıp , ağzını bağladı ve ayaklarının dibine koydu. Şimdi , değişime uğratacağı cismi düşünmeliydi. Aklında gelen ilk şey babası oldu. Ama bu büyü için oldukça güç ve tecrübe gerekirdi. Ama Turdok büyü işine daha yeni başlamıştı -10 dakika önce-. Bunun üzerine düşündü ve düşündü... BAM! Odasının penceresini dönüştürecekti! Hem en fazla ne dönüşürdü ki, kime zarar verebilirdi.
 
  Turdok yoğunlaştı. Gür saçlarından, ork poposu kıvamındaki yanaklarına inen ter damlası gerginliğini kendinise hatırlattı. Gözlerini kapadı ve hemen arkasından dudaklarını yavaşça oynatmaya başladı. Parmaklarını, sihirli sözlerdeki vurgulara göre hareket ettiriyordu. Böylece büyü enerjisini -kontrol edilmsi oldukça zor olan bir enerji- istediği gibi yönlendirmekteydi. Ağzı bağlı torbada küçük titreşimler belirdi. Turdok merakından çatlasa da gözlerini açmaması gerektiğini çok iyi biliyordu.

  Etrafında yoğunlaşan enerjinin sanki vücudunu ezdiğini düşündü Turdok. Ama buna hazırdı. Her büyücünün hazır olması gerekirdi tabi. Büyü için ne düşünmesi gerekiyorsa , onu düşünüyordu. Aklında gelen gereksiz düşünce parçacıklarını, konsantrasyon çekici ile daha küçük parçalara ayırdığını farzetti büyüyü yaparken. 1 dakikalık derin konsantrasyon sonucu, sonunda torbanın içinden garip ışık hüzmeleri, küçük deliklerden sızıp kıvrıntılı bir yol izleyerek pencereye ulaştı. Hem cama hem de panele "akan" ışık huzmeleri gittikçe daha parlak bir hal aldı. Bu sırada Turdok tüm konsantrasyonu ile büyüyü sürdürmekteydi. Aklına düşünce girdi. Uzaktan... Küçücük bir parça. Işık huzmeleri zayıflamaya başladı. Turdok'un gözleri kapalı olsa da, azalan parlaklığı hissedebiliyordu. O küçük düşünce , büyüsünü bozmaya başlamıştı. Bir türlü gitmiyordu aklından. Beyninin her hücresini aşama aşama ele geçiriyordu sanki. Turdok'un alnından akan ter damlaları artık nehir oluşturacak kıvama geldiğinde, odadaki ışık huzmesi de artık bir ışık ipi halini almıştı. Yoğunlaşmaya çalıştı Turdok, o büyü bozan düşünceyi uzaklaştırmaya çalıştı zihninden. Yapamıyordu...

  Artan büyü enerjisi, kontrol edilemediğinden sonunda odada küçük çaplı bir patlamaya sebep oldu. Turdok geri savrulmadı ama, istemsiz olarak yüzünü korudu. Büyü yarım kalmıştı, bu su götürmez bir gerçekti. Ama Turdok, en azındna geldiği aşamaya kadar büyüsüne bakmak için pencereye doğru baktı. Camı, havaya dönüştürmek istemişti büyü boyunca. Camın hala cam olarak durduğunu görünce pek bir hayal kırıklığı yaşamadı. Pek de beklentisi yoktu. Küçük orkların kibritle oynamasından farksız bir şey yapmıştı ve şans eseri yara almadan kurtulmuştu.
  "Bu da bir başlangıçtır." diyerek kendini avuttu. Fakat bir yandan da kazandığı parayı harcadığı bir torba malzemeye üzüldü. Fugtar iyi bir avcı , fakat bir o kadar da iyi bir tüccardı. Turdok'un aklına, Fugtar'ın bu parayı şimdi bir ork kızıyla yediği düşüncesi geldi. Geceyi romantik bir Arena'da geçiren çifti, şimdi birbirine yaslanmış şekilde bir sokak kavgası izlerken hayal etti.
  "Peh! Boş hevesler." diyerek aynı gece içinde kendini ikinci kez avutmaya çalıştı. Tabi ki, başarısız oldu.

   Yatağına uzanıp, yarın gideceği kampı düşünmeye daldı. Büyü bu yeşil bedenine ağır gelmişti, yormuştu Turdok'u. Öyle ki, açık olan camdan içeri giren soğuk havaya rağmen
kalkıp camı kapatmaya üşendi. Orkların camlarının açılır kapanabilir olmadığını unutarak, uykuya daldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder