31 Ocak 2012 Salı
Küçük Zaferler 6 : Battlefield 3'de baktığın yerde 2 - 3 adamın doğması, akabinde onları 7.62'lik mermilerle kevgire çevirmek. Oyş.
(Küçük Zaferler 6 varmış zaten. Ama bunu da 6 yapıyorum. Var mı?)
(Küçük Zaferler 6 varmış zaten. Ama bunu da 6 yapıyorum. Var mı?)
"Yeni yazı yaz (Y.Y.Y. (Oh Y!))"'a tıkladım. Ama ne yazacağımı bilmiyorum açıkçası. Aslında "Toplum tarafından nasıl yetiştiriliyoruz, aslında gelişimimiz , kişiliğimiz nasıl bize ait değil ve dış şartlarla şekilleniyor?" konusu hakkında bir konu yazacaktım. Vallahi ciddiyim, yazacaktım. Ama yazamadım. Beynimi çalıştırmak yoruyor biraz. Tatile çıktılar zaten nöronlar. En son bağırsaklarda safari yapacaklarına dair duyumlar aldım. Geri döndüklerinde işlevlerini kaybetmeyecek olmalarını umuyorum.
O zaman kardan, kıştan filan bahsedeyim. Ben Çekmeköy'de oturuyorum. Burda çok kar var. Nasıl tarif ettim ama karı? Bu kadar sade , bu kadar temiz bir betimleme olamaz, şimdi itiraf et okuyucu. Bu yazıyı okuyup buraya kadar gelebildiysen zaten , sana "Boş İnsan 2" ödülünü vermek istiyorum. Birincisi benim zaten. Bunu yazan benim daha ne olsun.
Ordan burdan daldık, artık gerçek konuya geçme zamanı geldi. Bugün işleyeceğim konu. Yok lan konu filan dağılın. Belki bir şeyler bulurum yazacak. Ya da yukarıdakini yazarım artık.
O zaman kardan, kıştan filan bahsedeyim. Ben Çekmeköy'de oturuyorum. Burda çok kar var. Nasıl tarif ettim ama karı? Bu kadar sade , bu kadar temiz bir betimleme olamaz, şimdi itiraf et okuyucu. Bu yazıyı okuyup buraya kadar gelebildiysen zaten , sana "Boş İnsan 2" ödülünü vermek istiyorum. Birincisi benim zaten. Bunu yazan benim daha ne olsun.
Ordan burdan daldık, artık gerçek konuya geçme zamanı geldi. Bugün işleyeceğim konu. Yok lan konu filan dağılın. Belki bir şeyler bulurum yazacak. Ya da yukarıdakini yazarım artık.
30 Ocak 2012 Pazartesi
Güzel Bir Gün
Tatil? Evet tam içindeyim. Ekmek arası salatalık kadar ideal salatalık ölçüsünde bir gün geçirdim. Org da çalıştım, kitap da okudum, gece koşmaya ve spora çıktım. Saat 21'de , o soğukta koşmak ve ilk tur sonunda soğuğun uzağından yakınında geçmeyen hislerle dolu olmak tarif edilemez. Etmeyeceğim zaten. Dedim ya, ekmek arası salatalık, oradan bakıp anlayın işte.
Şimdi, salatalığın ilk dış kısmına bakalım bir kere. Alalım elimize kesme jiletini. Ne varmış kabukta? Hmmm... Mis gibi bir kitap görüyorum. Ahmet Hamdi Tanpınar acaba kitabının salatalık kabuğuna benzetildiğini görse ne düşünürdü? (Umrunda olmazdı , ben sana söyleyeyim.) Aman hoşgeldin. Ne zamandır gelmiyordun. Ben devam ediyorum günümü incelemeye. Kitap iyiydi güzeldi de, hakkındaki tek eleştirim sonlara doğru 2 -3 sayfa ayırdığı, Saatleri Ayarlama Enstitüsünün binasının projesini anlattığı kısımlardı. Oldum olası okuyup anlayamıyorum şu binaları anlatmaya çalıştıkları kısımları kitaplarda. Her seferinde kafamda karman çorman saçma sapan binalar ortaya çıkıyor. Bana lütfen resimleriyle gelin kardeşim. Sonra yazarın hayal gücüyle , kendi hayal gücümü sidik yarışına sokmayın sinir oluyorum.
Sonra gelelim efendim efendim "etli" kısmına. Bastion'u bitirmiştim , LIMBO'ya başladım. Battlefield 3 desen gırla gidiyor, Skyrim desen Fus Ro Dah derim bir tek. Yani salatalığımızın etli kısmı da görüldüğü üzere oldukça dolgun. Böyle oyunları da salatalığın etli sulu kısmına benzettikten sonra bir başka eseri murdar etmek üzere yazıma devam ediyorum.
Ne kaldı salatalıktan ? Bitti mi? Ekmeğe gelelim. Ekmeğimiz de mis gibi. Salatalığı bütünleştiriyor adeta. Onu da spor'a benzettim. Fiziksel olarak hiçbir benzerlik yok, ama kavramlar bütününü tamamlamak zorundaydım ne yapayım.
İşte efendim. Güzel bir gün, güzzel bir gece ile devam ederken, bu yazıyı okuyan okumayan kalbinde iyilik namına bir şeyler kalmış herkese iyi günler, iyi geceler diliyorum!
Şimdi, salatalığın ilk dış kısmına bakalım bir kere. Alalım elimize kesme jiletini. Ne varmış kabukta? Hmmm... Mis gibi bir kitap görüyorum. Ahmet Hamdi Tanpınar acaba kitabının salatalık kabuğuna benzetildiğini görse ne düşünürdü? (Umrunda olmazdı , ben sana söyleyeyim.) Aman hoşgeldin. Ne zamandır gelmiyordun. Ben devam ediyorum günümü incelemeye. Kitap iyiydi güzeldi de, hakkındaki tek eleştirim sonlara doğru 2 -3 sayfa ayırdığı, Saatleri Ayarlama Enstitüsünün binasının projesini anlattığı kısımlardı. Oldum olası okuyup anlayamıyorum şu binaları anlatmaya çalıştıkları kısımları kitaplarda. Her seferinde kafamda karman çorman saçma sapan binalar ortaya çıkıyor. Bana lütfen resimleriyle gelin kardeşim. Sonra yazarın hayal gücüyle , kendi hayal gücümü sidik yarışına sokmayın sinir oluyorum.
Sonra gelelim efendim efendim "etli" kısmına. Bastion'u bitirmiştim , LIMBO'ya başladım. Battlefield 3 desen gırla gidiyor, Skyrim desen Fus Ro Dah derim bir tek. Yani salatalığımızın etli kısmı da görüldüğü üzere oldukça dolgun. Böyle oyunları da salatalığın etli sulu kısmına benzettikten sonra bir başka eseri murdar etmek üzere yazıma devam ediyorum.
Ne kaldı salatalıktan ? Bitti mi? Ekmeğe gelelim. Ekmeğimiz de mis gibi. Salatalığı bütünleştiriyor adeta. Onu da spor'a benzettim. Fiziksel olarak hiçbir benzerlik yok, ama kavramlar bütününü tamamlamak zorundaydım ne yapayım.
İşte efendim. Güzel bir gün, güzzel bir gece ile devam ederken, bu yazıyı okuyan okumayan kalbinde iyilik namına bir şeyler kalmış herkese iyi günler, iyi geceler diliyorum!
28 Ocak 2012 Cumartesi
Değişiksiz , Mahreksiz Hayat
Tatilim resmi olarak başladı. Güzel bir son ile bitmedi sınavlar belki, hocalar tekellüf edip hepimize 30 verme zahmetine girişti, moralimizin içine etti. Ben atlattım. Okul hakkındaki her düşüncem değişti, ama hayat hakkında değil. Hala ülfetimizin çok eskilere dayandığı gözlüklerimle, güneşe bakmak keyif veriyor bu boş kafaya. Siz salahiyet sahibi olabilirsiniz , ama tedip edilmeniz gerekiyor gerizekalı hocalarımız. Artık popomdaki kıllar kadar umrumda değilsiniz. Ki eminim ki onlar sizden daha insanlık sahibiler. Artık müsterihim.
Tatil demiştim. Ne yapılır tatilde? Unutmuşum vallahi. Vazıh aslında her şey, yatarsın. Ama ne bileyim, garip azizim. Alışamadım hala, ertesi gün biri çıkıp gelecek "Sınav vardı, duymadın mı?" diyerekten. eheheh neyse.
Şimdi ilk yapmam gereken şey, elimdeki kitabı bitirmek. Saatleri Ayarlama Enstitititütütüttiittüsü (doğru yazmak için kasamadım var mı?), muvakkat bir durum olan sınavlarım yüzünden okumaya ara vermiştim. Şimdi tam sırasıdır.
Ayrıcaaaa, kitaplarından çıkarttığım bilmediğim ve yeni öğrendiğim kelimeleri de not defterime geçirmeye devam ediyorum. Afedersiniz ama kıt dilimizin yarısının da Arapça ve Farsça'dan oluştuğunu görmek etkiliyor insanı. Bu etkileşim olmasa dilimizde kaç kelime var bilmiyorum.
Ayrıcaaa o kitabı bitirdikten sonra okumam gereken bir çoğu var. Haslet olarak böyleyim, depoluyorum. Lanet olsun. Bi' de para o kadar depolansa da. Nereye gidiyor o kadar para anlamıyorum.
Ayrıcaaa bitirmem gereken bir çok oyunum da var.
Ayrıcaaaa klavye (org) da çalışmam gerekiyor. O kadar satın aldım ama hep zevk için oturup rastgele bir şeyler çalıyorum. O da yetiyor be biliyor musun.
Ve, bu blogu can sıkıntısından okuyup bu yazının sonuna erişen insan, sana çok çok iyi bir hayat diliyorum! Umarım hayatında hiçbir kötüye rastgelmezsin! Yoksa içindeki boşluğu ancak şöyle tarif edebilirim, diyelim ki sen bir muzsun, senin kabuğunun içinden muzu aldılar, ama kabuğun kaldı. Sen kabuk olarak yaşamaya devam ediyorsun ama içindeki muzun yok. İşte bu boşluk böyle bir şeydir eheheh.
Yazının istitratı : Hadi bakalım yallah
Tatil demiştim. Ne yapılır tatilde? Unutmuşum vallahi. Vazıh aslında her şey, yatarsın. Ama ne bileyim, garip azizim. Alışamadım hala, ertesi gün biri çıkıp gelecek "Sınav vardı, duymadın mı?" diyerekten. eheheh neyse.
Şimdi ilk yapmam gereken şey, elimdeki kitabı bitirmek. Saatleri Ayarlama Enstitititütütüttiittüsü (doğru yazmak için kasamadım var mı?), muvakkat bir durum olan sınavlarım yüzünden okumaya ara vermiştim. Şimdi tam sırasıdır.
Ayrıcaaaa, kitaplarından çıkarttığım bilmediğim ve yeni öğrendiğim kelimeleri de not defterime geçirmeye devam ediyorum. Afedersiniz ama kıt dilimizin yarısının da Arapça ve Farsça'dan oluştuğunu görmek etkiliyor insanı. Bu etkileşim olmasa dilimizde kaç kelime var bilmiyorum.
Ayrıcaaa o kitabı bitirdikten sonra okumam gereken bir çoğu var. Haslet olarak böyleyim, depoluyorum. Lanet olsun. Bi' de para o kadar depolansa da. Nereye gidiyor o kadar para anlamıyorum.
Ayrıcaaa bitirmem gereken bir çok oyunum da var.
Ayrıcaaaa klavye (org) da çalışmam gerekiyor. O kadar satın aldım ama hep zevk için oturup rastgele bir şeyler çalıyorum. O da yetiyor be biliyor musun.
Ve, bu blogu can sıkıntısından okuyup bu yazının sonuna erişen insan, sana çok çok iyi bir hayat diliyorum! Umarım hayatında hiçbir kötüye rastgelmezsin! Yoksa içindeki boşluğu ancak şöyle tarif edebilirim, diyelim ki sen bir muzsun, senin kabuğunun içinden muzu aldılar, ama kabuğun kaldı. Sen kabuk olarak yaşamaya devam ediyorsun ama içindeki muzun yok. İşte bu boşluk böyle bir şeydir eheheh.
Yazının istitratı : Hadi bakalım yallah
26 Ocak 2012 Perşembe
Okulum Ne Kadar Kötü? (küfür içeren kısım kaldırılmıştır. Bundan sonra gerçek başlık : "Hocalarım Ne Kadar Kötü?"dür.)
Bu kadar uzun bir yazıyı okumanıza gerek yok aslında. Ben kısaca söyleyeyim bu okulda neyi öğrendiğimi : Benden daha erken doğdu diye, benden daha erken okudu diye, o koca göbekli yaşlı Profesörlere hakkettiği kadar saygı göstermeyi öğrendim. Ne fazla , ne eksik.
Öncelikle böyle kötü bir başlık için okuyan bir kaç kişiden çok özür dilerim. Normalde küfür eden biri değilim, kolay kolay ağzıma almam. Ama bir küfürü başlık yapıyorsam eğer , hayatımda bir şeyler ters gitmiştir demek ki.
Hayatımdaki en büyük şey ne peki? Okul. Okuldaki en büyük şey? Sınavlar ve bütünlemeler. Nerden başlasam bilmiyorum. Uğradığım haksızlığı, elimden çalınan emeği, hangi ibnelerin benden ve arkadaşlarımdan neler çaldığını nasıl anlatabilirim? Nasıl geçirebilirim buraya... Çaresizliğimi nasıl yazabilirim, şu tuşlar inan ki sevgili okur, yetmiyor anlatmaya. Nerden başlasam, bakın öncelikle şundan başlayalım.
1-) Final - Sözlümüz. Korkulan bir hoca geldi. Alayımızı bıraktı. Belki de biz kaldık, ama düşük notların yoğunluğu çarpıcıydı. Bunu sindirdik arkadaşlarımla. Sesimiz çok çıkmadı. Çalışırız dedik, şanssızız dedik. Üzüldik, belki biraz gözyaşı... Ama sonra...
2-) Bütünleme - Teorikten herkes alabildiği kadar iyi aldı. Yüzler gülüyordu. Hepimiz olmadığı kadar mutlu ve de umutluyduk. Çalışmanın karşılığını gördük, not kağıdında. Ben 70 aldım. Kısacası herkes mutlu olduğu nota kısmen de olsa ulaştır. Sözlüde yapılacak edepsizliğe, terbiyesizliğe hazır değildik.
3-) Sözlüye girdik ve çıktık. Fehmi Hoca'dan sonra , şeker gibi geldi hocalar. Karşılıklı sohbet gibi geçti. Herkes bir şeyler bekliyordu. Eminim kimse 50'nin altında not beklemiyordu. Kaç aldık biliyor musun sevgili okur? 30. Hayır sadece ben değil, 11 kişi 30 aldı. Herkes. Herkes aynı derecede kötüymüş demek ki. Yapacak bir şey yokmuş.
3. maddeyi sindirebilecek bir insan tanıyor musun sen sevgili okur? Biz bu kadar aptal öğrenciler miyiz, teorikten 70 almışız, 60 almışız, sözlüden bize edepsizce ve ahlaksızca 30 veriliyor. Sindirilemeyen ne biliyor musun? Düşük almak değil , kesinlikle hayır. Herkes hakkettiği notu aşağı yukarı bilir. Düşük beklediğin sınavdan düşük gelir, üzülmezsin. Ama kimse 30 beklemiyordu. Kim sözlüden çıkarken 30 bekler ki? Ben 60 bekliyordum. Belki 80 gelir de , CB gelir diye de tatlı hayallerle de kendimi avutuyordum. Bu layık görüldü bize, 30. Sizin siktiriboktan professör dediğiniz yürüyen egoların öğretemediğini, sizin siktiriboktan beş para etmez dahiliye kitabından öğrenemeye çalıştık. Derse gelmedik belki, bizim suçumuz. Ama 30 alacak kadar az çalışmadık biz. 8 gün, ağır depresyon altında, nasıl geçtiğini anlamadığım stresli saatler altında ezilen bünyem ile nasıl çalıştığımı bir ben bilirim. Durumu benden çok daha kritik olan arkadaşlarım vardı. Onların nasıl çalıştığını bilmiyorum.
Ve en önemli kısım. Ben geçtim. Ortalamamın ağzına eden bir notla geçtim. Gerçekten Allah'ın büyük bir lütfu. Ama arkadaşlarım... Benim üzüntüm kendime değil o kadar. Gözde'nin gözünde gördüğüm o doluluk, Seda'nın yüzündeki endişe, yeis, Alper'in yüzündeki anlamsız bakış, Arzu'nun 49,2 ile kalması, Didem'in yüzü, Erdem'deki şaşkınlık... Ben kaldıramıyorum bunları. Yüzümüze gülen o ibnenin sırıtışının altında, benim arkadaşlarımın çalınan emeği, çalınan zamanı var. Bu benim çok ağırıma gidiyor. Oradaki hiç kimse , HİÇ KİMSE bu notu hakedemezdi, eminim ki kimse de haketmedi. Bunun üstüne daha da ağır olanı ne peki biliyor musun okur, elinden hiçbir şey gelmiyor. Kimsenin elinden bir şey gelmiyor. 3. Sınıf koordinatörü (kendisine ciddi şekilde saygı duyarım) "Demek ki haketmişsiniz" dedi bize. Kayışlarım koptu benim o anda, herkesin üzüntüsünü gördüm o an. Adaletsizlik gözümüzün önünde vuku buluyordu, kurban da bizdik. Sistem kurbanı ha, ne dersin?
Zaten daha fazla dinleyemedim hocayı, çıktım ben de dışarı. Annemi aradım, hüngür hüngür ağladım. Sokak ortasında , öylesine. Çok tutarım kendimi oysa ki bu konuda. Haksızlığı sindirdim, her gözyaşıyla rahatlamadım belki ama, annemin sesi rahatlattı beni. Sonra da babamınki. Hepimiz haksızlığa uğrarız dediler bana. Doğru, ama ben yakayı sıyırdım. Ya dostlarım?
Son olarak, 2,5 senedir bu okulu ve hocaları büyük bir inatla sevmeye çalıştım. Bin bir türlü saçmalık başımıza gelse de , hep "Okulumdur öğrenciyi düşünür, candır." dedim. Duygusallık yapmıyorum burda, okulumu seviyorum. En azından seviyordum. Artık değil. Artık hiçbir hocayı da sevmeyeceğim, iki güler yüze kanmayacağım bebeler gibi. Kimsenin bizi düşündüğü yok, niye uğraşayım Polyanna olmak için. Bu okula gelmeyin. Cerrahpaşa'ya gidin, Marmara'ya gidin, Bursa'ya gidin, Kocaeli'ne gidin, Konya'ya gidin. Bu okula gelip de 600 kişi merdivenlerde ders işlemeyin, laboratuvarda sıkışmayın, uygulama derslerinde sıkışmayın, o kadar çalışmayın bu okula gelmek için çünkü benim okulum siktiriboktan.
Daha demin çok sevdiğim birine mesaj atarken anladım ve ona da yazdım : "Daha önce hiç nefret hissetmemişim meğersem.". Şimdi daha da yoğun hissediyorum. Herkese iyi geceler ve küfürler için çok çok özür dilerim.
(Yazıyı ikinci kez okumadım, belki bir daha da okumayacağım. Hatalarımı mazur görün lütfen. O hayır, ben bazı hataları mazur görmeyeceğim. Bana bu kötülüğü yapanların annesinin babasının çocuğunun ölmesini falan isteyeceğim.)
-Yıllar sonrasından düzenleme : Kötü okul yoktur, kötü niyetli hocalar vardır.
24 Ocak 2012 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)