29 Ocak 2015 Perşembe

  Okula gidip de çalışmamam gereken sabahları, eşsiz mısır gevreğimi kaseme dökerken zevkten dört köşe olarak dinlediğin şarkı :
  Regina Spektor - "Don't Leave Me (Ne Me Quitte Pas)"
  Hanımımızın tatlığı, klibin deliliği ile çok güzel bir uyum içinde. Allah bozmasın. 

Middle Finger Again!

  Sizi çok kötü etkileyen bir rüyadan sonra, gülmek için izlediğiniz çizgi-filmin, yaşadıklarınıza benzer bir hikaye anlatması sonucu gözünüzden yaşlar gelmesi sonucu, menstruasyon öncesi bir kız gibi hissetiğinizde ve gününüz b*k gibi geçtiğinde, sevgiliniz grip yüzünden size naz yapıyorsa ve çekemeyecek haldeyseniz, ama öteki gün kalktığınızda bir çok şeyin düzeleceğine inanıyorsanız (ve gerçekten düzeliyorsa!), o sabah yapacak tek bir şey vardır.
  Give everything little middle finger


3 Ocak 2015 Cumartesi

  2015 olmuş lan.

Passenger - Let Her Go

  Bazen öyle şarkılara kapılır ki insan, defalarca dinler dinler durur. Na böyle kalbindeki koca deliğe uygun olur belki de şarkı. Passenger - Let Her Go da işte böyle bir şarkı oldu benim için. Dinlemeye doyamıyorum. Hala ilk seferdeki güzelliğini koruyor benim için. Sözleri kesinlikle ticari kaygıyla yazılmamış. Baya aşkla yazılmış bu şarkının sözleri. Her gitar telinden, her sözden duygu akıyor. Geç kalmışım şarkıyı öğrenmek için, çok belli. Tıpkı bu şarkıyı bana söyleyen arkadaşımı tanımakta geç kaldığım gibi. Ama olsun, bir yerden düzeltmek gerekiyor ve kendimden eminim ki, 2012 yılından beri olan eksik dinlemelerimi kapattım.

Paracık

  Acil dahiliye nöbeti demişken, yazıya geçirmem gereken bir şey var.
  Nöbet esnasında asistan abilerimizden bir tanesi arkada bir hastaya pansuman yapılması gerektiğini söyledi. Ön taraftaki yük azaldıktan sonra arkaya gittim, gitmez olaydım. "Küçük yara pansumanıdır herhalde" diyerek daldığım Acil Dahiliye Servisi'nde gördüm ki, yaraların genişliği olmuş Büyük Kanyon... Yaranın içine taş atsaydım, dokuya değmesi bir kaç saniye sürerdi, o kadar derin. Tabi el mahkum, pansuman için gerekli ekipmanı toplayıp başladım pansumana.
  6 çocuğu olan ama hiçbirisi yanında bulunmayan, başka bir akrabasının ilgilendiği bu teyzem üstünde herhalde 1 saat uğraştım. Makas bile bulmanın mümkün olmadığı, her aletin sayılı (ve değerli) olduğu serviste, gazlı bezleri bir terzi gibi birleştirip ayırarak büyük yaraların üstünü kapattım -kapattık, hasta yakınının yardımı ile-. Bakterilerin de soyunu baticon ile kuruttuktan sonra tabi ki. Hastaların çoğu ile de iletişimim fena değildir, severek yaptığım için bu da hasta ve yakınlarına yansıyor bir şekilde (tıpkı işini severek yapan her insanın, yardım ettiği kişide oluşturduğu o memnuniyet gibi).
  Pansuman ile işim bittikten sonra tekrar Poliklinik olan tarafa yöneldim. Oradaki işlerle meşgul oldum. Bir süre sonra hasta yakını olan amcam geldi, beni çağırdı. "Herhalde hastayla ilgili bir soru soracak" diye düşündüm ve yine "yara-Büyük Kanyon" olayındaki kadar yanıldım. Gariban amcam cebinden bir miktar para çıkardı. Bana doğru uzattı parayı. Bir elimde Sarelle çikolata, kafamın içinde birden frontal-oksipital gezen deşarjlar, şaşkınlıkla geri çekildim. Amcama zor anlattım bu işin parasını zaten aldığımı,zaten işimin bu olduğunu, bir hayır duasının yeterli olduğunu, bu parayı da sadaka olarak vermesini istediğimi. Zor ikna ettim. Kötü niyetli biri değildi pansuman yaparken gördüğüm kadarıyla, ama çok üzüldüm.
  Çok üzüldüm, çünkü amcam kim bilir hangi devlet dairelerinde böyle iş halletmek zorunda kaldı... Zaten işini yapması gereken insanlara, o işini yapması için ne kadar para verdi... Ne kadar hak yenildi, ne kadar iyi insanın parası böyle alındı... Hangi kültür öğretti bunu amcama... Keşke hastanedeki servislere katkı yapacak bir fon olsaydı, oraya koyabilseydi parasını. Bazen gerçekten büyük imkansızlıklar içerisinde Yoğun Bakım Ünitesi olsun, Cerrahi Servisleri olsun, büyük işler başarılırken hastanede -kimi insanların da büyük özverileriyle-, öte yanda Ankara'da birilerinin ego masturbasyonu yapması için inşa edilen bir koca "saray". Terazinin iki yanına koyuyorum ve anlam veremiyorum.
  Amcamın "Allah razı olsun hocam" deyişi bana yetti, beni mutlu da etti. Ama içim kahroldu onu odasına gönderirken. Acaba muslukları altından mıydı oranın?
  3 yıl önce -3.sınıfta- gönüllü olarak bir dahiliye nöbetine gitmiştim (hangi akla hizmetse). Tansiyon ölçmeyi bile bilmeyen, anamnez almayı yeni öğrenen bir ufaklıktım açıkçası. Bu geceki Acil Dahiliye nöbetimden çıkışımda farkettim ki, doktor olmak üzereyim. Bazı şeyleri de fena yapmıyorum hani (yazar burada kendini övmek istemiş.)
  Gelen hastaların anamnezi olsun, muayenesi olsun hala eksiklerim var. Özellikle reçete yazma konusunda ilaçların ticari isimlerini bilmemenin getirdiği bir sıkıntı var. Asistan abi/ablalarım her ilaç yazışında sorgulamak durumunda kalıyorum ilaç içeriği için. Bunlar bir yana, insan pek farketmese de seneler gerçekten bir şeyler katıyor. Gerek deneyim olarak, gerekse de bilgi olarak. Bunu diyen 6.sınıf tıp fakültesi öğrencisi olması da ilginç =P