7 Şubat 2019 Perşembe

Beyazlar İçinde


 
   Telefonum arızalandı. Ekranını kırdım doğrusu. Sonrasında internetten ekran aldım, dışarda bir yerde taktırdım. Herhalde ekran bozuk, sürekli kendi kendine dokunuyor. Sonra bir de montumun cebinde yağmur altında kaldı. Onun da katkısı olmuştur tabi ki. Tamire vermek adına yarın kargoya vereceğim. Çalışmıyor şu anda. Telefonsuz kaldım. Gün içerisinde ne kadar boş vakit oluştuğu malum tabi. Tabi aptalca düşünceler sarmalına kendini kolayca salan birisi için tehlikeli şeyler bunlar. Bilgisayarı kurcalıyordum, eski telefonun yedek resimleri ile karşılaştım. Yakın geçmiş, 2016-2017 resimleri. Çok resim çekmişim telefondan, güzel gördüğüm her kareyi kaydetmişim. Bu resim çok hoşuma gitti, şimdi de görsem yine çekerim herhalde. Hayatımın belirsiz, kararlarımın belirsiz, yaptıklarımın belirsiz, ne yaptığımın bilincinde bile olmadığım bir dönemde, sanırım bir çok şeyden uzaklaşmak için çıktığım bisiklet turlarından birisinde çekmiştim. Küçükyalı'da, sahilde, ileride doğru uzanan bir kara parçası üzerinde. Huzursuz bir yorgunluğu çağrıştırıyordu o zaman. Şimdi bakınca, beyaz rengin ne kadar da güzel durduğunu görüyorum. Sis var yine, belirsizlik var. Belki deniz de tehlikeli, derinliklerinde ne olduğu belli değil. Ama dingin, korku vermiyor bakana, hatta güven dahi veriyor olabilir. Kayalar dahi beyaz. Güneş beyaz. Sis beyaz. Hafif uzakta da bir kara parçası, hangi ada olduğunu şu anda bilmiyorum. Fotoğrafı çekerken biliyordum belki, o zaman biraz öğrenmiştim. Kendi hayatımı, çevremdeki insanları değil de, kaçışlarımdaki yerleri, şeyleri öğreniyordum. Başka bir hayat gibi sanki orası. Bütünleştiremediğim iki parçamdan, dışarda olmak isteyeni öğreniyordu. Öteki de unutmak ve unutulmak üzere çürüyordu bu resim çekilirken bir yerlerde. Birileri hayatta tutmaya çalıştı, ben boğdum.
  Neden böyle olduğumu yıllardır sorgular dururum. Artık anlıyorum bir çok şeyi, içinde bulunduğum meslek, okuduğum kitaplar sonucu vesaire... Anlamak çözmeye yetmiyor belki ama, en azından kabullenmeyi kolaylaştırıyor. Eskiden ölüm düşüncesi çok hızlıca gelirdi aklıma, yapacağımdan değil, ama sıklıkla gelirdi. Sanki "hayat"a harcayacağım ruhsal enerjiyi, "ölüm"ün fantezisine harcardım. Artık kapımı çalmıyor sıklıkla.
  Ama kendimden de kaçışı görüyorum. Bu bloga yazmayışım, işi düşünmeyişimi mi gösteriyor, yoksa başkaları ile paylaşımımın arttığını mı, orasına karar veremiyorum. Hissettiklerimi diğer insanlara aktarma konusunda daha iyiyim. Yine de hep bir şeyler saklıyormuşum hissi var sanki. Düşününce, kimde yok ki?
  Sevmenin çok zor olduğu kişiler, en çok sevgiye ihtiyaç duyar. Dan Mangan adlı bir yabancı şarkıcının bir şarkısı vardı , "Robots" diye. "Robots need love too, they want to be loved by you" şeklinde son tekrarı vardır. O da geldi aklıma şimdi. Benim çok ihtiyacım var, ama yapamıyorum. Ne  zaman bunu düzeltmek için uğraşmaya başlarım bilemiyorum. Uğraşırsam, geçmişte aldığım kararlardan şimdiden duyduğum pişmanlığın katlanarak artmasından korkuyorum. Bununla yüzleşmek istemiyorum. Buna da direnç diyoruz değil mi psikiyatride =)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder