16 Ağustos 2014 Cumartesi

Çeyrek Altın ve Nöbet Muafiyeti

  3 haftalık iznim var intern olarak. Bu hakkı nasıl mı elde ettim? Yazayım...
  Bugün saat 5'te başlayacak olan nöbetim vardı Semiha Şakir doğumevinde. Her zamanki gibi 93 kodlu otobüslerden birine binip, peşimi bırakmayan nem ile yolculuğumu yaptım. Ama havada farklı bir şeyler vardı. "Tehlike" gibi kokuyordu. Akbilin ötüşü bile farklıydı, evren bir şey anlatmaya çalışıyordu sanki. Evren genelde bir şey anlatmak istediğinde, yıldızları birbirine çarpıştırmak yerine bu tarz şeyleri tercih ediyor. Neden bilmiyorum.
  Kliniğe vardığımda stajyer doktor olarak karşılandım ve hemen orada doğumunun öncesindeki bir kadını gördüm. Farklıydı kadın. Sanki gözlerinde bir enerji vardı, camdan içeri vurup da hepimizi pişiren enerji gibi. Uzaydan gelmiş gibi... Kadın 5 dakikaya doğurmaya başladı. Ama ne bağırıyordu, ne de ağrı belirtisi vardı. Ürün vermek üzere olan bir robot gibiydi. İlk bebek gelirken sesini çıkarmadı kadın... Bebek doğduğu anda tüm ekip şaşkınlık içinde bakakaldık. Doğan şey bebek değildi. Annenin amniyon sıvısına bulanmış metal bir tüp çıktı sadece. Ardından ikincisi, üçüncüsü derken, büyüklükleri bir yumruk kadar olan tüpleri saymaya çalışmak anlamsızlaşmıştı. Ekip olarak donmuş haldeyken, ilk çıkan tüpten beyaz dumanlar çıkmaya başladı. Havadan ağır olan bu gaz ile odanın zemini dolarken, tüpün içinden yine yumruk boyutunda 6 ayaklı, en yakın benzetme ile metal bir örümcek diyebileceğim robotlar fırladı. Başlarının olması gereken yerde kırmızı bir küre vardı, parlıyordu. Demek ki evrenin mesajları, doğruydu.
   Korkudan ne yapacağımızı şaşırmıştık ve saniyeler içinde robotlar bir kaç hemşireyi kapmıştı. Ayakları belli ki doğumhane kadar donanımlıydı ve bu donanımlardan biri de kafatasını delecek bir matkaptı. Hem de hızlıca. Hemşireler, filmlerde durumun ciddiyetini göstermek için ölen figuranlar gibi can verdiler, ki benim gözümde bir kaplumbağanın tecavüzüne uğrayıp öldürülmekten daha korkunç bir şey varsa, o da budur! Yerdeki dumanlar, havadaki kan ile grotesk bir tablo oluştururken, bu matkaplı örümceklerin inşaat sektöründe çok faydalı olacağını kenara not ettim. Eğer onları insanların beynini yarmamaya ikna edebilirsek tabi.
  Diğerleri gibi ben de odadan hızlıca çıktım. Kapıyı kilitledim arkamdan, ama belli ki bu robotlar için tahta kapılar pek engel oluşturmuyordu. Yakmayı tercih ettiler kapıyı. Önden gelen bir kaç robota karşı kalkan olarak kaptığım monitörü kullandım. Matkaplar, monitörü delip geçerken tenim üzerindeki hava akımın hissettim. İnşaat sektörü yanında, havalandırma sektöründe de kullanılabilirdi bu robotlar. Kendi "tür"lerinden birini yarmış olmanın şaşkınlığı içinde olan küçük sümsükleri ayağımla ezdim. İçlerinden yeşil bir sıvı pörtledi, biraz da hemşire kanı... Bu sırada asistan abi de hemşire bankosunda bir şeyler arıyordu. Ne aradığını merak edemeden cevabımı aldım : Çıkardığı şey pompalı tüfekti, akabinde cebinden çıkardığı güneş gözlüğünü taktı. Bunun hastanede ne işe yaradığını sorgulamadım. Abi fişekleri doldurduğu gibi ateşledi. Kulağım sesin şiddeti karşısında isyan etti ve fişekten çıkan mermilerin vızıltıları tüm odayı doldurdu. Aynı anda odanın karşı duvarında yeşil boyave metalden oluşan modern sanat eseri belirdi. Geri kalan bir kaç hemşire serum setlerinden kendilerine kırbaçlar hazırlamış, anjicutlar ile robotları mıhlıyordu. Damar açmak için kullanılan aletler şimdi ahenk içinde dans ediyor ve örümcek robotların kürelerine bir bir saplanıp çıkıyordu. Ortaya saçılan serum fizyolojiklerse hemşire ablalarımızı ıslatmış ve onlara seksi bir görünüm vermişti. Pratik olduklarını biliyordum, ama böylesini görmemiştim. Kapıdaki güvenlik ise kahve içiyordu. Tüm bu olan bitenler içinde içebiliyordu kahvesini. Ben de intörn olarak hemen angarya işleri yapmaya başladım. Bir yandan abiye fişek getirirken, bir tandan bu mahlukatın doğum dosyasını dolduruyordum. Arada serum setleri yırtılıyordu ve hemşire ablalar için bunun tedarikini de üstlenmiştim. Serum setleri, fişekler ve örümceklerden oluşan senfoniyi seyre dalmamak mümkün değildi. Arada ne olduğunu anlamadan kendimi güvenlik görevlisine kahve getirirken buldum.
  Döndüğümde örümcekler ile tıp camiası arasındaki savaş kontrol altına alınmıştı. Klinikten dışarı çıkamayan robotlar, içeride oldukça agresifti. Ama sayıları oldukça azalmıştı belli ki. Ben de elimden geldiğince bir kaç örümcek ezdim. Bir kaç tanesini havaya fırlattım, abi tüfek ile vurdu. Bazılarının ayaklarını kopardım. Zaman bir şekilde geçti. İş bittikten sonra personel geldi ve pisliği temizledi. Ben de doğum dosyasını abiye teslim ettim. Herkesin üstü başı yeşil vıcık sıvı ile kaplanmıştı ama bu noktada yapabileceğimiz bir şey yoktu.
  Dakikalar geçmeden kapıdan içeri Barack Obama girdi. Hemen NST bağlamak için yeltendiysem de, korumaları tarafından durduruldum. Daha sonra gezegeni kurtaran kahraman ekibin intörnünü çağırın bana dedi. Öne atıldım. Cebinden çeyrek altın çıkardı ve önlüğümün üzerine iliştirdi. Daha sonra kulağıma eğildi ve bana dedi ki :
  -"Hangi bölümdesin şimdi sen?"
  -"Yok biz daha bölüm seçmedik, okul bitsin ondan sonra seçeceğim." dedim.
  -"Hadi ya? Peki ne düşünüyorsun?"
  -"Psikiyatri istiyorum. Çok girişimli bölüm olsun istemiyorum."
  -"Peki o zaman. Bak ilk hastan benim ona göre" dedi ve güldü ABD başkanı.
  -"Yaratıcı zekana ve espri anlayışına hayranım" diyemedim. Ben de güldüm. Bir konuşmaya daha ne kadar klişe sıkıştırılabilir derken , konu havadan açıldı...
  -"Aslında sıcaklık değil de, nem nem" dedi Obama ve benim gözümde bitti. Ama muhabbeti bitmemişti. 10 dakikalık monoloğunu "...tamam iyi de, bi' Alex değil!" diyerek tamamladı ve oradaki asistan abiye nöbetten muaf tutulmam gerektiğini söyledi. Daha sonra kendisine ısmarladığım nescafe'yi içtikten sonra, ülkesine geri dönmek üzere klinikten çıktı.
  Böylece hem arkadaşımın nikahında takacak çeyrek altını elde ettim, hem de nöbetten muaf tutuldum. İnanmayan olursa, aksini ispat etsin.

2 yorum:

  1. ilk metal şeyli cümlede bi doğruldum, noluyoz lan dedim de sonrası malum :D helal olsun lan, haketmişsin muafiyeti

    YanıtlaSil
  2. Kolay olmadı ama başardım.

    YanıtlaSil