Şimd Çekmeköy'de, salıncakta oturmuş elimde limonata, Güneş sistemimizin en büyük cisminden gelen ışınların tadını çıkarırken düşünüyorum da , haklıymış amcam. "Farketmez" demişim, ama farkediyor işte. Yarım saat oturdum bahçede, içimdeki tüm dert tüm stres buhar olup gitti sanki. Sanki , sanki, böyle, PUFF! Anlatabiliyor muyum? Hayır mı? Anlayın işte. Özellikle günümüzdeki stresli ve hızlı yaşamdan sonra, cırtlak yeşil yapraklarıyla sallanan, dertsiz tasasız bir ağacı izlemek, sanırım 5 saat bilgisayar oynamaktan daha fazla zevk veriyor bana.
( Sevgili MeneS,
Az önce bahçede izlediğin ağaç olarak sana bir mektup atmak istedim. Peki neden? Çünkü , gerizekalı blogunu okuduktan sonra gördüm ki, benim işimi çok kolay sanıyorsun. Asıl senin işin kolay. Sen benim her gün neler çektiğimi bilmiyorsun. Senin ayağına her gün saçma sapan bir sürü iğrenç böcek tutunuyor mu? Üstüne çıkıyorlar mı? Onu geçtim, tuvaletlerini yapıyorlar mı senin kovuğuna? Kolay demek ki, dertsiz tasasız demek ha? Güneşin o kadar az geldiği günlerde sizin fotosentez dediğiniz şeyi yapabilmek için kökümü yırtıyorum burada, sen ne diyorsun?! Lütfen, bir defol git.
Teşekkür ederim, bahçendeki ağaç... )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder